Yaşandığı iddia edilen olayı en iyi bilebilecek kişi şüphelinin kendisidir. Bu nedenle şüphelinin hukuka uygun ve temel hak ve özgürlüklerine saygılı davranılarak alınan ifadesi, ceza muhakemesinin seyri açısından çok büyük bir önem arz etmektedir. Çünkü delil elde ederken yasak yollara başvurulmadan, şüphelinin kendi rızası ile verdiği ifadede olayın aydınlatılmasına yarayacak pek çok bilgi ortaya çıkacaktır.

Ancak hukuk devleti ilkesinin benimsendiği, ülkemizin de bu ilkeyi Anayasasında kabul ettiği gerçeği dururken, sırf maddi gerçeğin açığa çıkarılması için kişilerin iradesini sakatlayıcı girişimlerde bulunulmamalıdır.

Bununla birlikte soruşturma evresinin en önemli aşamalarından biri olan “şüphelinin ifadesinin alınması” uzman kişilerce yapılmalıdır. Böylece işlemler hem daha hızlı hem de daha insancıl bir biçimde gerçekleşecektir. Bunun neticesinde şüpheli dahi daha huzurlu olacak ve toplumda devlete olan güven artacaktır.

1-CEZA MUHAKEMESİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

Ceza muhakemesi tarihi itham sistemiyle başlamıştır. Bu sistemde şüpheli hakkındaki ceza kovuşturmasının başlaması için zarar görenin veya halktan birisinin yetkili makamlara başvuru zorunluluğu vardır. Halka açık ve sözlü yargılamanın yapıldığı bu sistemde davacı ve sanık huzurunda deliller tartışılırdı. Hakimler genellikle iki savaşçı arasındaki dövüş gibi ilkel cezalara hükmeder veya kişileri ilahi imtihanlara tabi tutardı. Kişi suçsuzsa tanrının kendisine yardım edeceğine inanılırdı.

İtham sisteminin ardından, tahkik sistemine geçilmiştir. Orta Çağ Avrupası’nda kilise hukukunun etkisiyle ortaya çıkan bu sistemi özellikle engizisyon mahkemeleri benimsemiştir. Bu sistemde sanık konumunda olan kişilere herhangi bir hukuki güvence ve etkili savunma hakkı tanınmamıştı. Yargılama sanığın gıyabında ve gizli yapılırdı. Sistemin amacı her ne pahasına olursa olsun sanığı cezalandırmaktı ve sanık devlet otoritesinin bir objesiydi. Bu nedenle,  işkence yöntemi ile delil elde etme meşru kabul ediliyordu.

Ancak 1700’lü yılların sonlarında başlayan, özellikle Fransa ve Amerika’da ortaya çıkan özgürlükçü düşünce akımları insan hakları konusunda da yenilikler getirmekteydi. Gerçekten de bu akımlar neticesinde oluşturulan bildiriler, insana ve insan onuruna saygı gösterilmesi gerektiğini, devletin görevinin bu olduğunu ifade etmişler ve bunun korunması amacıyla “kişi dokunulmazlığı ve güvenliği” ile ilgili yeni ilkeler benimsemişlerdir. Hatta günümüzde masumluk karinesi olarak da adlandırılan “suçlu olduğu sabit oluncaya kadar herkes masum sayılır” prensibinin temelleri bu bildiriler sonucunda atılmıştır.

 Rönesans ve reform hareketlerinin etkisinde gelişen bu düşünce akımları ile birlikte karma sisteme geçilmiş, tahkik sistemi itham sistemi ile birleştirilmiştir. Kısaca söylemek gerekirse hakimin suç ile ilgili delilleri toplayabilmesi ve sanığın işlediği suç neticesinde cezalandırılabilmesi için öncelikle dava açılması gerekecektir. 

Yeri gelmişken İngiltere ve Türk devletlerinde olan uygulamadan da kısaca bahsetmek gerektiği düşüncesindeyim. İngiltere’de 1215 yılında ilan edilen Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlük Fermanı) her ne kadar burjuva ve kral arasında olan güç çatışmalarından çıkmış olsa da içerisinde kişi özgürlüğünü korumak ve konumuz açısından önemli olan kişilerin herhangi bir şekilde kötü muameleye maruz bırakılamayacaklarını düzenlemiştir, susma hakkı güvence altına alınmıştır. Magna Carta’dan sonra Habeas Corpus Act (1679) ve Bill of Rights (1689) ile tüm Avrupa’da işkence delil elde etme yöntemiyken, İngiltere’de bu yöntemin uygulanmaması için önlemler alınmıştır. 

İslamiyet öncesinde olduğu gibi İslamiyet sonrası Türk devletlerinde de işkence ve kötü muamelelerin delil elde etme yöntemi olarak uygulandığını söylemek güçtür. Örneğin Osmanlı Devleti’nde işkenceye hiçbir zaman sanığın ikrarını sağlamaya yönelik ifade alma olarak hukuki nitelik verilmemiştir.

  1. CEZA MUHAKEMESİNİN AMACI

Ceza muhakemesinin amacı, maddi gerçeğin araştırılmasıdır. Ancak bu amaç uğruna feda edilemeyecek yüksek değerler vardır. Bu sebeple ceza muhakemesi, hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde yürütülmeli ve kişilerin temel hak ve hürriyetleri korunmalıdır. 

  1. SORUŞTURMA EVRESİ VE BU EVRENİN YETKİLİ ORGANLARI

Soruşturma evresi CMK m. 2’de, “Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” şeklinde tanımlanmıştır. Soruşturma evresinde kamu davasının açılıp açılmaması gerektiği araştırılır. Bu aşamanın başlayabilmesi için ortada şüphelenilecek bir durum söz konusu olmalıdır. Bu şüphe, tahmin düzeyini aşmalı ve somut gerçeklere dayanmalıdır 

Soruşturma evresindeki yetkili organlar CMK 160/1’e göre Cumhuriyet savcısı, CMK m. 160/2’ye ve PvSK m.15’e göre kolluk ve CMK 163’teki şartlar halinde sulh ceza hakimidir. Ayrıca zabıt katibinin de şüphelinin ifadesinin alınması esnasında hazır bulunacaklar arasında saymak gerekir.

Şüphelinin ifadesinin alınmasında esas yetkili kişi Cumhuriyet savcısıdır.Ancak, bazı kanunlarda özel olarak düzenlenen kurallar haricinde savcı soruşturma evresindeki araştırma işlemlerini isterse bizzat kendisi isterse adli kolluk vasıtasıyla yapabilecektir. Kaldı ki iş yükünün ve suç oranlarının arttığı günümüzde bu işin genel olarak kolluk tarafından görüldüğü de açıktır. 

4.TÜRK HUKUKUNDA ŞÜPHELİ KAVRAMI

Şüpheli CMK m. 2/1,a’da, “Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişi” olarak tanımlanmıştır. ceza sorumluluğu şahsi olduğundan şüpheli, ancak bir gerçek kişi olabilir. Tüzel kişilerin şüpheli olabilmeleri mümkün değildir. Şüphelilik sıfatının kaybı kovuşturmaya yer olmadığı veya düşme kararıyla olabileceği gibi, kovuşturmanın başlamasıyla da olabilir.

Belirtmek gerekir şüpheli tabii olarak muhakemenin objesidir. Çünkü kendisinden delil elde edilebilmektedir. Ancak şüphelinin gerektiğinde obje konumunda olabilmesi ile tahkik sistemindeki gibi sadece obje olması farklı anlamdadır. Şüpheli, aynı zamanda modern ceza hukuku sistemlerinin kabul ettiği gibi soruşturma evresinin bir süjesidir

5.İFADE ALMA

  1. Tanım

İfade alma, suça katılan kişilerle (örneğin, mağdur, tanıklar veya şüpheli) kriminal taktik esaslarına göre planlanarak hazırlanıp yürütülen bir görüşmedir. Konu açısından tanımı spesifikleştirip şüphelinin ifadesinin ne olduğu açıklanacak olursa ifade alma: Muhtemel failin bilgisinin, hukuki kurallar ve kriminalistik bakış noktaları göz önünde bulundurularak, hukuken nitelendirilmiş bir olayın mümkün oldukça objektif ve kapsamlı öğrenilmesi ve öylece güvence altına alınması teşebbüsüdür. İfade alma en kısa tabirle kolluk veya Cumhuriyet savcısı huzurunda şüphelinin isnat edilen fiil hakkında dinlenmesidir.

  1. Şüphelinin İfadesinin Alınmasının Amacı ve Önemi 

Soruşturma evresi bir ceza muhakemesi evresi olduğundan, şüphelinin ifadesinin alınmasındaki amaç da maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. 

Şüpheli, hele ki gerçekten suçun faili ise, olayın en iyi onun tarafından bilinmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu sebeple hukuka uygun bir biçimde şüphelinin ifadesi alındığında, şüphelinin ifadesinin alınması delil elde etme ve bu delillerin muhakemenin ilerleyen safhalarında kullanılabilmesi açısından çok önemlidir..

III. Birden Fazla Şüphelinin Aynı Suç İle Alakalı İfadesinin Alınması

Bir suç hakkında birden fazla şüpheli veya sanığın varlığı halinde, her biri ayrı olarak ve diğerleri hazır bulunmazken ifadesi alınmalıdır. Böylece bir yandan ifadelerin birbirinden etkilenmesi ve şüphelilerin ifade verme konusunda birlikte hareket etmeleri önlenmiş, diğer yandan ise, birbiriyle karşılaştırmak suretiyle, beyanların doğruluğunu kontrol imkanı elde edilmiş olur.

  1. İfade Almaya Benzeyen Durumlar

İfade alma, soruşturmanın başlayabilmesi için yapılan ön sorgudan, tanık dinlenmesinde veya kişinin kendiliğinden yaptığı açıklamalardan farklıdır. Ön sorguda, ifade almada olduğu gibi şüpheliye haklarının öğretilmesi veya kişiye karşı isnad edilen fiil hakkında bilgi verilmesi gerekmez. 

Zanlı olan kişinin ifadesine başvurulacaksa, bunun tanıkların ifadesinin alınmasına göre yapılması gerekmektedir. Tanık, şüpheli olmadığından şüphelinin haklarından faydalanamaz. Tanıklar gerçeği söylemekle yükümlüdür. Ancak tanık olarak dinlendikten sonra şüpheli konumuna düşen kişiye sonradan haklarının öğretilmesinin bir anlamı kalmayacağından kişinin, tekrardan, ancak bu sefer şüphelinin ifadesinin alınması esaslarına göre ifadesi alınmalı, önceki tutanak delil olarak değerlendirilmemelidir. 

Kişinin kendiliğinden yaptığı açıklamalarda ise, ancak ifade alanın yönlendirici ve olayın ayrıntılarını öğrenmeye yönelik sorularından önce şüpheliye  haklarının öğretilmesi zorunludur.

  1. Şüphelinin İfadesinin Alınma Şekilleri

Şüphelinin ifadesi kural olarak sözlü yapılır. Sözlü olarak verilen ifade tutanağa geçirilir. Ancak şüphelinin ifade esnasında susma hakkının dahi kabul edildiği ceza hukuku sistemimizde, kişinin yazılı olarak ifade vermesi de kabul edilmektedir. Sözlü ifade vermek istemeyen şüpheli bu konuda zorlanmamalıdır.

  1. İfade Almanın Evreleri

İlk olarak Şüphelinin ifadesi alınacaksa şüphelenilen olay hakkındaki bütün veriler toplanmalı ve dosyası oluşturulmalıdır. Bu işlemden sonra şüpheli resmi makamlarca öncelikle çağrı kağıdı ile davet edilir.Bu husus CMK m. 145’te, “İfadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişi davetiye ile çağrılır; çağrılma nedeni açıkça belirtilir; gelmezse zorla getirileceği yazılır.”  şeklinde ifade edilmiştir. Yani çağrı kağıdında suç isnadı, kişinin şüpheli olarak dinleneceği belirtilir. Yürütülen soruşturmanın amacını tehlikeye düşürme ihtimali varsa, isnat edilen fiil belirtilmeyebilir. Eğer şüpheli ifade vermeye, gitmezse kişi hakkında CMK m. 146 gereğince zorla getirilme kararı verilir.

VII. İfade Almanın Nerede ve Ne Zaman Yapılacağı

Kanunda düzenlenmemiş olduğundan ifade almanın yerini ve zamanını soruşturma organları serbestçe belirleyebilir. 

  1. Şüphelinin İfadesinin Alınacağı Yer

Bazı basit olaylarda şüphelinin evi işyeri gibi alanlarda ifadesi alınabilir. Ancak şüphelinin kendisini güçlü hissettiği, ifade alan kişilerin ise ortamı kontrol edemedikleri böyle bir ortamda ifade alınırken dikkat edilmelidir. Aksi durumda, yani  ifade alanın kontrolü elinde tuttuğu bir ortamda ifadenin alınması şüphelinin kendisini güvensiz hissetmesine neden olacaktır. Ancak kanaatimce ifadenin, şüphelinin sırf kendisini savunamayacak derecede güvensiz hissettirmek için bu durumun istismar edilmeden karakolda alınmasıdır. 

Ayrıca ifadenin alındığı yerde dikkat dağıtıcı etkenlerin en aza indirgenmesi gerekmektedir. Örneğin ifadenin alındığı odaya sürekli olarak birileri girip çıkmamalı; ifade, telefonun devamlı çalması gibi sebeplerle kesilmemeli, odada bulunan kapı ve pencereler şüphelinin kaçmasını önleyecek şekilde dizayn edilmelidir. Pencereler mümkünse iki metre kadar yüksekte ve demir parmaklıklı olmalıdır. İfadenin alınacağı mekan olabildiğince sade döşenmelidir ve oda münhasıran bu amaç için kullanılmalıdır. Elbette oda iyi havalandırılmış, ısıtılmış ve aydınlatılmış olmalıdır. İfade alınan yerde kesici, delici, veya özel olarak şüphelinin dikkatini çekebilecek objeler olmamalıdır.

  1. Şüphelinin İfadesinin Alınması Gereken Zaman

İfade almanın zamanı bakımından, konusu suç teşkil eden olayın hemen ardından alınmasında fayda vardır. Suçun işlenmesinin hemen ardından failin ele geçirilmesi üzerine alınan ifade almada, şüphelinin gerçeği saklama veya çarpıtma ihtimalinin büyük oranda önüne geçilir.  Ancak sırf bu sebeple yasak ifade alma yöntemi sayılabilecek durumlara zemin hazırlanmamalıdır. 

Kural olarak, şüphelinin ifadesi gündüz saatlerinde alınmalıdır. Ancak durumun özelliklerine göre basit bir ifade alma işlemi söz konusu ise olayın hemen ardından kişinin geceyi karakolda geçirmemesi adına gece de ifadesine başvurulabilir. Ancak belirtildiği üzere böyle bir sebep olmaksızın kişiyi yorgun düşürme, uykusuz bırakma amacıyla bu yola başvurulmamalıdır.

VIII. İfade Almada Geçirilecek Süre

İfade alma,  ölçülülük ilkesi gereğince aralıksız ve uzun süre devam etmemelidir. Şüphelinin böyle bir durumda yorulacağı, bir şeyleri kabul edecek duruma gelmesi ve bu durumun suistimale açık hale gelmesi mümkündür. Bunun önüne geçebilmek adına ifade alma aralıksız iki en fazla üç saat sürmelidir. Gün içinde toplamda sekiz saati aşan ifade almalar ara verilmiş olsa dahi çok uzundur. Ayrıca belirtmek gerekir ki, örneğin İngiltere’de, polis tarafından ifade alınırken, şüpheli yirmi dört saatlik bir zaman dilimi içerisinde sekiz saat uyuma imkanına sahip olmalı ve bu da mümkün olduğunca gece vakti olmalıdır.

  1. Soruşturma Evresinde Şüphelinin İfadesinin Alınması Sırasında Riayet Edilmesi Gereken İlkeler ve Kişinin Sahip Olduğu Bazı Temel Hak ve Özgürlükler

Hukukun amacı toplum düzenini ve barışını korumak olduğu kadar kişilerin hak ve özgürlüklerini de güvence altına almaktır. Özellikle bireyin temel hak ve özgürlüklerinin önemi ceza hukukunda kendini daha çok belli etmektedir. 

Şüphelinin ifadesi alınırken hangi hususlara uyulacağı CMK m.147’de düzenlenmiştir. Şüpheliyle ilk iletişime geçen yetkililer polis ve savcılık olduğundan, bu kişilerin şüpheliye suçlamanın niteliği ve nedeni hakkında en kısa zamanda ve kişinin anladığı dilde bilgi verdikten -yani suç isnadının anlatılmasından- sonra aynı maddede yazan haklarını öğretmesi gerekir. Kanunkoyucunun şüpheliye, sahip olduğu hakların “öğretilmesi”ni şart koştuğundan, bu hakların üstünkörü anlatılması veya hiç hatırlatılmadan maktu olarak ifade alma tutanağına yazılması hukuka aykırıdır.

Şüpheliye haklarının öğretilmesinin nedeni “ifade verme özgürlüğü”dür. Şüpheliye, isnat edilen fiilin tüm ayrıntısıyla bildirilmesi gerekmese de sırf bu sebebe dayanarak aşırı yüzeysel ibarelerden kaçınılmalıdır. Örneğin birden fazla kez hırsızlık suçunu işlemiş kişiye “hırsızlık suçu sebebiyle ifadenize başvuracağız.” denilmesi yetersiz bir açıklamadır. Böyle bir durumda, şüphelinin kendini savunabilmesi için en azından “ne zaman ve nerede” işlenen hırsızlık suçu dolayısıyla ifadesine başvurulacağı bildirilmelidir.

Eğer ifade alma tek seferde ve ara verilmeden sonlandırılmamışsa, ifade alan tarafından şüpheliye hakları her seferinde hatırlatılması şart değildir.

Yazının bu aşamasında soruşturma evresinde şüphelinin ifadesinin alındığı sırada uyulması gereken ilkelerin ve ifadesine başvurulan şüphelinin sahip olduğu hakların bazılarından kısaca bahsetmekte fayda vardır.

A.Hukuk Devleti İlkesi

Hukuk devleti ilkesi, insan onurunun ve haysiyetinin korunması için bir zırh görevi görmektedir. İnsan onurunun korunması ilkesi (ümanizm) için ön şart hukuk devletinin var olmasıdır. 1982 Anayasası’nda, hukuk devleti ilkesi, Cumhuriyet’in temel nitelikleri arasında sayılmıştır (AY. m. 2). Hukuk devleti ilkesi, İnsan haklarının gerçekleştirilmesi, adaletin sağlanması ve güvenliğin temin edilmesine hizmet etmektedir. Soruşturma evresi, ceza adaletinin sağlanabilmesi için geçilmesi gereken bir evredir ve insan haklarının korunması gerektiği gibi şüphelinin de güvenliğinin sağlanması gerekir.

  1. İnsan Haysiyetinin Dokunulmazlığı İlkesi

İnsan haysiyeti, bilinçli olmak, kendi kaderini tayin etme yeteneği veren ve kişiliksizliği ortadan kaldıran ruhtur, manevi güçtür. Hukuk devleti ilkesi insan haysiyetin kavramının koruyucusudur. Anayasa m. 5’te ve m.17/3’te ve ceza hukuku mevzuatımızda bu insan haysiyetinin dokunulmazlığı ilkesinin korunduğu söylenebilir. Bu sebepledir ki soruşturma aşamasında şüphelinin ifadesi alınırken kişinin haysiyetine halel getirecek uygulamalar, hukuka aykırı kabul edilecektir.

  1. Dürüst İşlem (Adil Yargılanma Hakkı) ve Meramını Anlatabilme İlkesi
  2. Dürüst İşlem İlkesi

Bu ilke, savunma makamının kendine tanınan hakları kullanabilmesi sonucunu doğurur. Dolayısıyla silahların eşitliği ilkesiyle de doğrudan ilgilidir. Bu bakımdan soruşturma aşamasında şüphelinin ifadesi zorla veya yanıltma ile değil kişinin serbest iradesinin ürünü olarak ortaya çıkmalıdır. 

  1. Meramını Anlatabilme İlkesi

Meramını anlatma ilkesi kişinin kendisini aktif olarak savunabilmesidir. Kişi soruşturma evresinde sırf obje olarak değil aynı zamanda süje olarak kabul edildiğinden; şüpheli,  öne sürülen iddiaları çürütebilir, muhakemeye aktif olarak katılım sağlayabilir, muhakemenin gidişatını etkileyebilir.

D.Suçsuzluk Karinesi İlkesi

Bu ilke, şüpheli ve sanığın bir hükümle mahkum edilinceye kadar suçlu sayılmamasını ve iddiayı ispatın iddiacıya ait olduğunu ifade eder. Suçsuzluk karinesi ilkesi “şüpheden sanık yararlanır” ilkesiyle de iç içe geçmiştir; diğer bir ifadeyle, şüpheden sanık yararlanır ilkesi suçsuzluk karinesi ilkesinin sonucudur. Bu sebeple şüpheliye soruşturma evresinde, özellikle de ifadesinin alındığı sırada suçluymuşçasına değil, suçsuzmuş gibi darvanılmalıdır.

  1. Nemo Tenetur İlkesi (Kendini Suçlayıcı Delil Sunmaya Zorlanmama İlkesi) 

Kimse kendini suçlamak zorunda değildir. Şüpheli veya sanığın kendini suçlayıcı beyanlarının geçerliliğinin temel ölçütü: Beyanların ya da ikrarın yetkili kimse tarafından zorbalık, kendisine zarar verileceği korkusu veya menfaat elde etme ümidi ile değil;  gönüllü olması (rızaya dayanması)”dır.

İç hukukumuzda “şüpheli veya sanık beden muayenesi ve vücudundan örnek alınması”na (CMK m. 75) ile “fizik kimliğinin tesbitine” (CMK m. 81) katlanmak zorundadır. 

Ancak bu maddelere de katılmadığımı belirtmek isterim. Burada şöyle bir ikilem gündeme gelecektir: Şüpheli beden muayenesine karşı çıkarsa, onu zor kullanmak gerekecektir ki bu da insan onuruna aykırı bir davranış olacaktır. Belki de böylece maddi gerçek ortaya çıkartılacak ve toplum, özellikle de geniş ifade ile suçtan zarar gören tatmin edilmiş olacaktır Ancak çağdaş ülkeler, temel hak ve özgürlüklere saygılı ülkelerdir ve kişilerin kendi aleyhinde ifade vermeye zorlanamaması gerekir. Kanaatimce, şüphelinin beden muayenesine katlanmak zorunda olması, sırf insan yapımı bir kanun maddesinden kaynaklanmaktadır ve de lege ferenda ile ilgisi yoktur. Aynı durum CMK m. 147’de belirtilen şüphelinin ifadenin alınması sırasında kimlik bilgilerini vermesinde de yaşanmaktadır.Devlet bu kişinin gerçekten şüpheli kişiyle aynı olup olmadığını tespit edebilecek güçtedir. Şüpheli, gerçekten suçu işlemediğini düşünüyor veya getirilen kişi gerçekten de şüpheli değilse bu aşamada kimlik bilgilerini verebilir. Ancak aksi durumda, kişi kendisi aleyhe delil vermeye zorlanamayacağından ayrıca susma hakkı da olduğundan kimlik bilgilerini vermek zorunda değildir. Kimlik bilgilerini vermeyen veya yanlış veren şüphelinin kimlik bilgilerinin saptanması için kimliğine ilişkin belgelere bakılır veya şüphelinin kimliğine ilişkin bilgi verebilecek tanıklara gösterebilir. Ancak unutulmamalıdır ki bu durumda, şüphelinin yanlış kimlik bilgisi vermesi sebebiyle iftira veya başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması  suçunu işlemesi gündeme gelebilecektir.

  1. Susma Hakkı

“Susma” , kişinin konuşmaması veya konuşmaktan çekindiği hali ifade eden

bir durumdur. Ceza muhakemesinde “susma” ise temel bir hak olarak görülmektedir.

Susma veya sessiz kalma olarak da ifade edilen bu hak ile suç şüphesi altında bulunan

kişinin, bu suç ile ilgili olarak sessiz kalma tercihine devletin soruşturma veya

kovuşturma makamlarını işgal eden kişiler tarafından saygı duyulması sağlanarak bu

hakkın ihlal edilmemesi güvence altına alınır.

Kendini itham etmeme ayrıcalığı veya kendi aleyhine tanıklık etmeme

muafiyeti olarak da bilinen susma hakkı, “hiçbir şüpheli ve sanık konuşmaya veya

kendini suç altına sokmaya zorlanamaz” şeklinde de ifade edilebilir. Kişinin

dilediğinde sessiz kalabilmesi hukukun genel ve kabul görmüş prensipleri ile bağlantılı

olmasının yanında, temel hak ve özgürlüğünün korunmasında büyük rol oynamaktadır . 

Şüphelinin ceza muhakemesinde, medeni yargılamadaki gibi ispat yükü altında olma gibi bir sorunu yoktur. Bu sebeple susma hakkını kullanan kişiye “İkrar delillerin şahıdır.” veya “saklayacak bir şeyi olduğu için susuyor.”  anlayışıyla yaklaşıldığı takdirde; şüphelinin, işkenceye veya kötü muameleye maruz kalması ve adil yargılanma hakkının zedelenmesi kaçınılmazdır.

Yine şüpheli küçük olsa dahi susma hakkının, yasal temsilcisine öğretilmesi yeterli değildir. İfade almaya başlamadan önce şüpheliye bu hakkı öğretilmelidir. Ayrıca ifade alan ifade vermekte şüphelinin menfaatinin bulunduğuna ona inandırma hakkına sahiptir.

Ayrıca şüpheli daha önce ifade vermek istemediğini açıklamış olsa bile, yine de delil toplanmasını talep imkanın bildirilmesi gerekir. Zira şüphelinin bu imkanı daha sonra da kullanabilmesi mümkündür. Delillerin toplanmasını kabul, şüphelinin ifade vermesi gibi bir şarta bağlı kılınamaz.

  1. İsnadı ve Hakları Öğrenme Hakkı
  2. İsnadı Öğrenme Hakkı 

Her sanık, şahsına tevcih edilen isnadın mahiyet ve sebebinden en kısa zamanda, anladığı dille ve etraflı surette haberdar edilmek; müdafaasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara malik olma hakkına sahiptir. Benzer düzenleme CMK 147/1, b’de de vardır. Buna göre kişiye suç isnadı “anlatılır”. Yani bu bilgi üstünkörü geçilmez. Suç isnadı şüpheliye söylenirken sadece suçun ne olduğu değil , olayın ne zaman, nerede gerçekleştiği gibi bilgilerin de verilmesi gerekir. Şüpheli kendisine isnad edilen suçu öğrendiğinde savunma stratejisini netleştirebilecek, haklarını buna göre kullanabilecektir. 

  1. Hakları Öğrenme Hakkı 

Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde aktif bir süje olarak rol oynayabilmesi açısından kendine tanınan hakların, yetkili merciilerce bildirilmesi gerekmektedir. Ancak bu takdirde susmanın mı yoksa konuşmanın mı kendisi için daha uygun olacağını, belirli delillerin toplanmasını talep edip etmeyeceğine kadar verebilir.

Suç isnadı altında bulunan kişi ile temasa geçen yetkililer tarafından özellikle iki hakkın şüpheliye bildirilmesinin elzem olduğu kanaatindeyim. Bunlardan birincisi müdafii ile temasa geçebilme hakkıdır; çünkü bu kişilere diğer hakları bildirilmemiş dahi olsa müdafii bu haklardan bahsedecektir. Diğeri ise susma hakkıdır. Üzerine atılı isnadı ve kullanabileceği haklarını öğrenen kişi, susma hakkını kullanabilecek ve ispat yükünü iddia makamının üzerinde bırakacaktır.

  1. Savunma ve Müdafiden Yararlanma Hakkı

Savunma, suçlamaya karşı şüphelinin yararına yürütülen, onu hukuki ve fiili açıdan korumayı amaçlayan bir faaliyettir. Elbette ki sanığın müdafiden yararlanma hakkını kullanabilmesinin ön şartı bu hakkının kendisine hatırlatılmasıdır. Kişi bu hakkının olduğunu bilse dahi ifade almaya yetkili kişiler bu hakkını şüpheliye yine de hatırlatmalıdır. 

Önemi gereği, kişiye diğer hakları hatırlatılmamış olsa dahi müdafi işinin ehli kişi olduğundan şüpheliye, hatırlatılmayan haklarını da hatırlatacaktır. 

Kişi müdafi ile görüşmek isterse, bu koşul gerçekleşmeden şüphelinin ifadesi alınamaz. CMK m. 149/1’de “Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir; kanunî temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa müdafi seçebileceği” ayrıca aynı maddenin ikinci fıkrasında “soruşturma evresinde, ifade almada en çok üç avukat hazır bulunabilir” şeklinde düzenleme mevcuttur.

Şüpheli kendisini bizzat savunabileceği gibi isterse müdafi yardımına da başvurabilir. Ancak bazı durumlarda şüphelinin kendisini savunması kabul edilmemiştir. Bu haller CMK m. 150 ‘de müdafi̇i̇n görevlendi̇ri̇lmesi̇ başlığı altında düzenlenmiş ve:

“(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.

(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.

(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.

(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”denilmiştir. Bunun hallerin dışında örneğin şüpheli

gözlem altına alınırken (CMK m. 72/2); gözaltına alınıp, ardından sulh ceza hakimi tarafından sorguya çekilmesi sırasında (CMK m. 91/6) veya hakkında tutuklama istenildiğinde (CMK m. 101/3) de şüphelinin zorunlu müdafisi olmalıdır.

Müdafiin soruşturma aşamasındaki yetkileri konusunda şunlar sayılabilir:

Müdafi, soruşturma dosyasını inceleyebilir,

Şüpheli ile görüşme ve hukuki yardımda bulunma: CMK m. 154 gereğince “ Şüpheli, vekâletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafii ile yazışmaları denetime tâbi tutulamaz.”,

Şüphelinin ifadesi alınırken hazır müdafiin hazır bulunma yetkisi vardır. İfade alma sırasında şüphelinin avukatının olması kolluğun görevini kötüye kullanmasının ve şüphelinin haklarına zarar gelmemesinin bir güvencesidir. İfade sırasında şüphelinin yanında hazır bulunan müdafi ona hukuki yardımda bulunur. Müdafi, bu çerçevede olmak üzere şüpheliye susma hakkını kullanmasını ya da bazı sorulara cevap vermemesini tavsiye edebilir. Fakat müdafi, şüpheli yerine geçerek açıklamada bulunamaz. Böyle bir savunma girişimi, hukuki yardımda bulunma görevi dışındadır.

  1. İşkence Yasağı

Kişi işkenceye uğradığında özgür iradesi ile hareket edemeyecek konuma getirilmekte, acı çekmektedir.İnsanın özünde hedonist bir yön olduğundan, kişi doğası gereği acıdan olabildiğinde çabuk bir biçimde kaçmak isteyecektir. İşte işkencede elde edilen delillerin kabul edilmemesinin özünde bu neden yatmaktadır; 

An. m. 17/3’te kimseye işkence yapılamayacağı”, TCK m. 94 ve 95’te işkence suç olduğu düzenlenmiştir.. Ayrıca, Türkiye İşkence ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin tarafıdır. İşkenceye uğramama hakkı bir temel haktır ve soruşturma aşamasında tahkik sisteminde olduğu gibi, şüpheliden ikrar veya  başka delil elde etmek için kullanılmamalıdır.

Kaldı ki Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre de  ikrarın delil olarak kullanılabilmesi için, ikrar olunan olayın mümkün olması, hakim huzurunda ikrarın gerçekleştirilmesi, geri alınmaması ve başka delillerle de desteklenmesi gerektiği açıklanmıştır.

 

İ. Tercümandan Yararlanma Hakkı

Şüphelinin, anlamadığı veya konuşamadığı bir dilde ifade vermesi düşünülemeyeceğinden her şüpheli ücret ödemeden tercümandan faydalanabilir (AİHS m. 6/3,3 ve CMK  m. 202). Tercüman seçiminde mümkün oldukça kişinin Türk olmasına ve yabancı dile iyi hakim olmasına dikkat edilmelidir. Ayrıca tercüman, şüpheli ile kişisel ilişki kurmamalı ve her kelimeyi hatta kendisine özel olarak sorulan soruları dahi çevirmelidir.

  1. Şüphelinin Alınan İfadesinin Tutanağa Bağlanması

Şüphelinin ifadesi tutanağa bağlanır. Böylece ifadenin işleyişi gösterilmiş olur. Bu tutanakta şüphelinin ifadesinin yanı sıra CMK m. 147/1,i’de gösterilen hususların da bulunması gerekir. Tutanakta ayrıca ifade almanın başlangıcının, sonunun, ara vermelerin, ilaç almaların, sigara molalarının hatta içilen içeceğin türüne kadar yazılması gerekir.

Şüphelinin ifadesi alınırken aynı zamanda  CMK m. 147/1,h gereğince ifade işlemi teknik imkanlar ile kayda alınabilir. Bu kayıt ses ve görüntü kaydı olabilir. İfadenin kayda alınması ile ilerde doğabilecek olumsuz sonuçların bertaraf edilmesi sağlanabilir. Örneğin ifade alma sırasında işkenceye uğradığı iddiasında bulunan şüpheli böylece iddiasını ispatlayacak veya yalan söylediği açığa çıkarılacaktır.

Yeri gelmişken, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi’nden (SEGBİS) bahsetmekte fayda vardır. 20.09.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Ceza Muhakemesinde Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi’nin Kullanılması Hakkında Yönetmelik”te bant ve görüntü kayıtlarından yararlanılmasının esasları belirtilmiştir. Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı’nın 14.12.2011 tarih ve 150 No.lu Genelgesi ile “ Ses ve Görüntü bilişim sistemi (SEGBİS) sayesinde ifade alma ve sorgu işlemleri ile duruşmaların video kaydına alınması; Cumhuriyet başsavcılığı veya mahkemenin yargı çevresi dışında bulunan veya mahkemede hazır bulunmayan kişilerin (Şüpheli, sanık, tanık, şikayetçi, katılan vs.) video konferans yoluyla dinlenilmesi ve ifadelerinin kayda alınması imkanı sağlanmıştır.” Ancak SEGBİS uygulamasının gereksiz ve yaygın olarak, vasıtasızlık ve çapraz sorgu olanaklarını ortadan kaldıracak şekilde uygulanmasının adil yargılanma ilkesini ihlal etme ihtimali taşıdığı unutulmamalıdır.

Tutanak, ifadesi alınan şüphelinin adı soyadı yazıldıktan sonra kişinin imzalaması ile bitirilir.  Elbette şüpheli okuma yazma biliyorsa bu tutanağı okumalı ve hatta gerekirse düzeltmeler yapmalıdır. Böylece muhakemenin ilerleyen aşamalarında tutanağın şüpheli tarafından iyice okunduğu ve anlaşıldığı da belirlenmiş olacaktır ve ifade tutanağının inandırıcılığı artacaktır. Şüphelinin müdafii var ise tutanağın sonunda onun da imzasının bulunması gerekmektedir. 

  1. ŞÜPHELİNİN İFADESİNİN ALINMASINDAKİ UYGULAMA SORUNLARI VE İFADE ALINIRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

I.Kolluk Kavramının Tanımı

Kolluk, “kamu düzenini ve güvenliğini kollama, koruma, suç ve suçluları bulmak ile görevli ve gerektiğinde zor kullanma yetkisine sahip olan ve kanunlarla verilen yetkiler çerçevesinde görev yapan devlet kuruluşudur.” şeklinde tanımlanabilir. Kolluk genel ve özel olarak ikiye ayrılsa da konumuz açısından önemli olan genel kolluktur. Genel kolluk, “emniyet ve asayişi, kamu düzenini, genel ahlakı huzur ve sükunu sağlamak ve korumakla görevli, silahla teçhiz edilmiş bir kuvvet olan polis ve jandarmadır.”

  1. Kollukta Alınan İfadenin Hükme Esas Alınabilmesi İçin Gereken Şartlar

Kollukta alınan ifadenin hükme esas alınabilmesi için iki şarttan birinin gerçekleşmesi gerekir. Bunlardan ilki, ifade alma işlemi sırasında müdafinin bulunduğu haldir. Diğeri ise, eğer müdafi ifade alma sırasında şüphelinin yanında değilse, ifade sahibinin soruşturma veya kovuşturma evresinde hakim veya mahkeme huzurunda, kollukta verdiği ifadeyi aynı şekilde tekrarlaması halinde mümkündür.

Bu düzenleme yerindedir, cezalandırılma  tehdidi altına bulunan kişinin bir güvencesidir. Ancak bazı durumlarda özellikle işkence veya tehditin etkisinin mahkeme aşamasında da devam etmesi mümkündür. Bu sebeple kişi soruşturma aşamasında verdiği ifadeyi mahkeme huzurunda tekrar etse dahi mahkeme, artık sanık durumuna gelen kişinin hür iradesinin olup olmadığını da kontrol etmek zorundadır.

III. Şüphelinin İfadesinin Alınmasında Kolluk Personelinin Hataları ve İfade Almanın Sağlıklı Yürümesi Üzerine Tavsiyeler

Yukarıda belirtildiği üzere şüphelinin ifadesinin alınmasında kolluk da yetkilidir. Ancak kolluk tarafından işkenceye maruz kalma korkusu toplumda yer etmiş bir duygudur. Bu önyargının oluşma sebeplerinin başında zaman içinde gerçekleştirilen kötü uygulamalar olduğu su götürmez bir gerçektir. Ancak bu algıyı yıkabilecek yine kolluğun kendisidir. 

Her ne kadar nüfus artışı karşısında yeterli personel olmasa da, iş yükünün fazlalığı, özellikle teknolojinin de gelişmesiyle ortaya çıkan yeni sorunlar, suçlar veya suçların işleniş biçimin değişmesi karşısında kolluğun yetersiz kaldığı bilinse de; şüphelinin insan onuruna yakışır bir muameleye tabi tutulması gerekir. Çünkü “yüz suçluyu serbest bırakmak bir suçsuzu gözaltına almaktan iyidir”.

Bu noktada kolluğun, şüphelinin ifadesinin alınması sürecinde bazı yanlış uygulamalarından ve aynı zamanda olması gereken bazı uygulamalardan bahsedilecektir. Özellikle kolluk uygulamalarından bahsedilecek olmasının sebebi, şüphelinin ifadesini almaya yetkili olan diğer kişilerin (Cumhuriyet savcısı veya bazı durumlarda sulh ceza hakiminin) hukukçu olması nedeniyle hukukun uygulanmasında daha titiz davranmalarından kaynaklanmaktadır.

Uygulamada şüphelinin ifadesi alınırken, şüpheliye haklarının öğretilmesi gerekmesine rağmen, bu haklar hiç veya gereği gibi öğretilmeden, ya da şüpheliler bu haklarını anlamadan ifade almaya geçilmektedir. Ancak kanunkoyucu şüpheliye haklarının öğretilmesinden söz etmiştir, şüpheli zor duruma düşürülmemeli; kolluk, hukuk devleti ilkesini kabul etmiş bir ülkenin memuru olduğunu unutmamalıdır.

Kişinin şüpheli konumunda olduğu halde, zanlı veya tanık olarak ifadesinin alınması, kısacası kanunun dolanılarak bu kişiye sahip olduğu hakların kullandırmamayı amaçlamanın kanuna aykırı olduğu ve bu şekilde elde edilen delillerin yasak delil kapsamında değerlendirileceği gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır.

Şüphelinin ifadeleri tam ve kelimesi kelimesine yazılmalıdır. İfade alan kelimeleri kendine göre düzenleyerek yazmamalıdır. Şüphelinin konuşma tarzı ve seçtiği kelimeler, ifade alanın filtresinden geçirilmemelidir.

Şüphelinin yalan da olsa ifade vermesinin, susmasından daha iyi olduğu algısı, yıkılmalıdır. “Susmak, her zaman ikrardan gelmemektedir.”

İfade alan aceleci olmamalıdır. şüphelinin psikolojik ve ruhi durumu göz önünde bulundurulmalıdır. Her insan ifade alma esnasında az ya da çok heyecan duyar. Bu heyecan onun aleyhinde değerlendirilmemelidir. Çünkü çoğu şüpheli ilk kez bu aşamalardan geçmektedir ve haliyle de heyecanlı olabilir. İfade alan iyi bir tutanak düzenlemek istiyorsa, bu durumu göz önünde bulundurmalı hatta şüphelinin hal ve tavırlarının nasıl olduğunu belirtmelidir. 

Her insan gibi ifade alan kolluk memuru da işini severek ve titizlikle yapmalıdır. ifade alırken enerjisi ve işine olan ilgisi yüksek olmalıdır.

İtirafa hazır olma belirtileri, huzursuzluk, sinirlilik, titreyen eller, susama duygusu, gırtlağın çabuk hareketleri, sigara rica etme, ter boşalması, tereddüt edilen cevaplar veya şiddetli sinirsel yükün sonucu olarak bedesel sıkıntı (başın omuz veya masaya düşmesi, ağlama veya yutkunma) şeklinde ortaya çıkabilir. Böyle bir durumda ifade alanın bir nebze daha sabırlı olması gerekir.

Çocukların ifadesi alınırken onlara çocuk olduklarını fark ettirecek davranışlardan kaçınılmalıdır. Çünkü kendilerine böyle davranıldığını anlayan çocuklar ifade alan kişiye karşı cephe alabilmektedir.

Her ne kadar kanunen çocuk sayılsa da temyiz kudreti yerine gelmiş ve belli bir olgunluğa, yaşam deneyimine sahip olmuş gençlerin ifadesi alınırken mümkün olduğunca ebeveynlerin ifade alınan ortama sokulmaması gerekir. Çünkü gençler, ebeveynlerinin olduğu bir ortamda hele bir de şüpheli konumdayken rahat edemeyeceklerdir.

Kendisini geliştirmiş, özellikle psikoloji ve hukuk alanında da bazı bilgileri olan memurların daha şüphelide saygı uyandıracağı bir gerçektir. Buna ek olarak, örneğin lise veya üstü öğrenim görmüş şüphelilerin, ilkokul mezunu bir memur tarafından ifadesinin alındığını bildiklerinde ifade alan memurun şüpheli gözünde saygınlığı düşebileceğinden, ifade alan memurların özellikle iyi eğitim görmüş, saygılı, kültürlü ve soğukkanlı kişilerden seçilmesine özen gösterilmelidir.

İfade alan göz temasını şüpheli ile kaybetmemelidir. onu kontrolde tuttuğunu göstermelidir.

İfade alınırken şüpheliye olayı olduğu gibi anlatması -tekrara düşmemek koşulu ile- istenir veya ifade alan soru cevap yöntemi ile şüpheliden bilgi almaya çalışır. İfade alan kişinin ifade almada uzman olmaması halinde uygulayacağı en uygun yöntem, şüpheliye olayı anlattırmasıdır. Çünkü soru cevap yönteminde, ifade alan cevabının önemli olduğu bazı soruları sormayabilir. Ancak elbette ki bu iki yöntemin birleştirilmesinde bir sakınca yoktur.

İfade alan kişiler ifade alma taktiğini yani, ifade alma sürecinin planlanmasını ve maddi gerçeğe ulaşmanın en uygun yolunu seçmelidir. İfade alma taktiği olarak şok, sondaj, zig zag veya mozaik taktiği gibi taktiklerden biri veya birkaçı birlikte uygulanabilir.

İfade verenin kişisel veya ekonomik durumu hakkında bilgi alınır. Bu bilgiler, akrabalık ilişkilerine (anne baba veya evli olup olmadığı gibi); yetiştiği, oturduğu çevre, sağlığı hakkında olabileceği gibi mesleği ve ekonomik geliri hakkında da olabilir. Bu vesile ile kişilik profili saptanan şüphelinin ifadesinin alınması sırasında ifade alana yardımcı olabilecek veriler elde edilir. Ayrıca şüphelinin kişiliğinin nasıl bir yapıda olduğunun öğrenilmesi, ifade sırasında istenmeyen bir durumun yaşanma ihtimalini azaltacaktır.

Kadın şüphelilerin ifadesi alınırken, kadın memurun ifade almasına özen gösterilmelidir. Böylece şüphelinin, ifade alan kişinin kendisine karşı ahlaksız şekilde davrandığı iddialarının önlenebilmesi sağlanabilir. İfade alan memurun kadın olmasının mümkün olmadığı durumlarda en azından iki memurun ifade alması sağlanmalıdır. 

Şüpheliler yalan söyleyebilir, belirli konuları itiraf edebilir, suçu işlediğini ikrar edebileceği gibi, kısmen veya tamamen inkar da edebilir. Çoğu insan acıdan kaçmak isteyeceğinden, kişinin yalan söylemesinin ve hatta bunun ifade alan tarafından anlaşılması halinde dahi insan haklarına aykırı davranışlarda bulunulmamalıdır.

4483 S. Memurlar ve Diğer Kamu görevlilerinin yargılanması hakkındaki kanun hükümleri gereği bu kanun kapsamına giren kişiler ve suçlar hakkında yargılama izninin alınması gerekebilmektedir. Ön inceleme ile görevli kişiler 4483 S. Kanun’un 6. maddesi gereğince CMK’ya göre işlem yapacaklarından dolayı ifadesini alacakları şüpheliye haklarını hatırlatmaları gerekmektedir.

Belki de en önemli koşul, ifade almadaki güven unsurunu harekete geçirici atmosfer yaratılmasıdır. Bütün rahatsız edici faktörler önlenmelidir. (telefon, ziyaretçi gibi)

  1. İFADE ALMADA YASAK USULLER

Ceza hukukunda, yargılama makamının, fiilin fail tarafından yapılıp yapılmadığı hususunda, hukuk düzenince kabul edilen vasıtalarla, tam bir kanaate ulaşmasına yönelik faaliyetine “ispat” denir. “Delil” ise ceza muhakemesinde ispata yarayan araçlardır. Ceza muhakemesi hukukunda delil serbestliği vardır, yani her şey delil olarak kabul edilebilir. Ancak bir delilin kabul edilebilmesinin şartı hukuka uygun yollarla elde edilmiş olmasına bağlıdır. Hukuka aykırı olarak elde edilen deliller ceza muhakemesinde yasak deliller olarak kabul edilir ve muhakemede kullanılamazlar.

Soruşturma evresinde şüphelinin ifadesinin özgür iradesine dayanması gerektiği açıktır. AİHM’in delil yasakları kriterlerine göre, “Delil elde edilirken şüpheli tuzağa düşürülmemeli, tahrik edilmemelidir.” Çünkü yasak ifade alma usullerinde kişinin özgür iradesi zedelenmekte, çoğu zaman şüphelinin temel hak ve özgürlüğü ihlal edilmektedir. Belirtmek gerekir ki yasak usullerin uygulandığı bir ifade almada elde edilen bilgiler kullanılamayacaktır. Yasak usullere başvurulmaması ile sadece kişinin temel hak ve özgürlükleri değil, aynı zamanda devletin onurunu da korumaktadır. 

Yasak ifade alma usullerine değinmeden önce şu hususu belirtmekte fayda vardır: Soruşturma evresinde şüphelinin ifadesinin alınması neticesinde elde edilen delillerin, delil yasağı kapsamına girmemesi için ifade alanın şüpheliye haklarını bildirmesi, yani ifade alanın aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmesinin çok büyük önemi vardır.

İfade alma ve sorguda yasak usuller, CMK m. 148’de düzenlenmiş ve:

“(1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.

(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.

(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.

(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.

(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.” denilmiştir. 

Özellikle maddenin ilk iki fıkrasındaki usulleri, kısaca açıklamak gerekirtiği kanaatindeyim.

  1. Kötü Davranma

Kötü davranmadan anlaşılan, ifade alanın veya sorgulayanın müessir fiil şeklinde ortaya çıkabilen davranışıdır. Soruşturma aşamasında şüphelinin ifadesi alınırken yapılabilecek kötü davranışlara, şüpheliyi itekleme, saçlarından çekme, yüzüne tükürme, ağzını tıkamak, tokat atma, yaralama örnek gösterilebilir. Ancak belirtmek gerekir ki çoğunlukla kötü muamele ile işkence arasındaki sınırı belirleyebilmek kolay olmamaktadır.

  1. İşkence

Uzun süreli veya tekrarlanan, kişide şiddetli acı ve ızdıraba neden olan davranışlar işkence olarak kabul edilmektedir. İşkenceyi kötü muameleden ayıran en önemli özellik işkencede yapılan uygulamanın belli bir süre devam etmesi veya tekrarlanmasının gerekmesidir. Bu duruma örnek olarak, aynısı gündüz vakti yapılması mümkün vir ifade veya sorgunun geceleyin ve defalarca yapılması veya şüphelinin konuşması için kişiye defalarca elektrik verilmesi de işkenceye örnektir.

III. İlaç Verme (İlaç vermeme)

İlaç, içinde belli kimyasal bileşimleri barındıran, kişinin sağlığı için gerekli olabilen veya yasak ifade alma usulünde olduğu gibi kişinin iradesinin kırılması, kişiyi uyuşturmak veya uykusunun getirilmesi için kullanılan maddedir.  Kanunda ilaç şüpheliye ilaç verilmesinin yasak kapsamında değerlendirildiği belirtilse de ilaç vermemenin de yasak kapsamında olduğunda bir tereddüt oluşmamalıdır.

  1. Yorma

Yorma, açıkça iradeyi etkileyecek herhangi bir vasıta kullanmamakla birlikte; iradi karar verme ve iradi davranma gürriyerini ciddi biçimde tehlikeye düşürecek oranda kişiyi yorgun düşürmektir. Elbette şüphelinin ifadesinin alınması aşamasında bir yorgunluk ortaya çıkabilecektir. Ancak kanun maddesinde bahsedilen yorma, ifade almanın doğasından kaynaklanmayan durumlarda geçerlidir. Örneğin bir kişinin uykusuz 24 saat ifadesinin alınmasında olduğu gibi.

  1. Aldatma

İfade alma sırasında şüphelinin kendi kararını serbestçe verebilmesini önleyen hilelerdir. Örneğin şüpheliye hukuki durumunun yanlış söylenerek (örneğin tanık olarak dinlenildiği bildirilerek) veya susmasının suçluluğuna bir delil olabileceğini belirtmek aldatmaya örnektir. Meşru bir konuda vaatte bulunulması da aldatmaya sebebiyet verebilir.

  1. Cebir veya Tehditte Bulunma

Esasen cebir ve tehdit TCK da düzenlenmiştir. Aslında bu iki halde de, hukuka aykırı olarak, kişiye istemediği bir şeyin zorla yaptırılması vardır. Kaldı ki yasak usullerle alınan ifadenin delil olarak kullanılamamasının temelinde de aynı gerekçe yatar.

VII. Bazı Araçlar Kullanma

Kişinin vücuduna etki eden, özellikle fiziki tamlığı veya sağlamlığı ihlal eden her tedbir bu kavrama dahildir. Ağrısız, hiçbir iz veya etki bırakmayan fiziksel müdahaleler de aynı şekilde hukuka aykırıdır. Bazı araçlar kullanmaya örnek olarak yalan makinesı (poligraf) veya pallograf gösterilebilir. Kaldı ki bu yöntemler uygulansa dahi gerçekliği gösterme oranlarının %100 olmadığını bilinmektedir.

VIII. Hipnoz

Kişinin davranışlarını kontrol altına tutan bilince yapılan telkindir ve bu, iradi karar verme veya iradi davranma özgürlüğünün sınırlanmasını sonuçlar. Bu sebeple şüphelinin ifadesi alınırken kişiye hipnoz uygulanması sonucu elde edilen deliller yasak usulle elde edilmiş sayılır.

  1. Aynı Olayla İlgili Şüphelinin İfadesinin Tekrar Kolluk Tarafından Alınması

Burada belirtilmesi gereken bir diğer yasak ifade alma yöntemi, CMK 148/5’teki haldir. Yani şüphelinin aynı olayla ilgili tekrar ifadesi alınacaksa bunu artık kolluk değil ancak Cumhuriyet savcısı yapabilir.

  1. Kanuna Aykırı Yarar Vaat Edilmesi (CMK 148/2)

Esasen şüpheliye verilen vaatlerin aynı zamanda bir tehdit ya da aldatma olarak nitelendirilmesi de mümkündür. Bu kapsamda şüpheliye ifade vermesi halinde serbest bırakılacağının vaad edilmesi, aslında şüpheliye “ifade vermezsen burada kalırsın” tehditini de içermektedir.

Bu bölümü sonlandırırken şunları söylemek isterim: Elde edilen delilin hukuka aykırı olduğunu mahkeme, kovuşturma aşamasında savunma makamının ileri sürmesi ile dikkate alabileceği gibi re’sen de dikkate alabilir. Yapılan incelemede eğer sanığın haklarının zedelenmediği ispatlanmadıkça, şüphe sanık lehine kullanılmalı ve delilin yasak yöntemlerle elde edildiği kabul edilmelidir. 

Anayasa m.38/6’da“ Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” ve CMK m. 217/2’de , “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.” denilmiştir. Anayasa herkes için bağlayıcı olduğundan bu kural artık özel kişilerin elde ettikleri delillerin de delil yasağı kapsamında olmamasını gerektirmektedir. Ancak bu deliller sadece şüphelinin aleyhinde olan delilleri değil, şüphelinin lehinde olan delilleri de kapsamakta olduğu unutulmamalıdır. Yani şüpheli sırf suçlu olmadığını ispatlayabilmek için hukuka aykırı yolla delil elde edemeyecektir.

Şüphelinin önemli ve devamlı bir hastalığı ifade almayı engelleyecek ancak geçici veya ciddi olmayan hastalık  durumunda kişinin ifadesi alınabilecektir. Doktrinde bazı kişiler hafif sarhoşluk durumunda da ifadenin alınmasına izin verilebileceği görüşüne katılsa da ben aksi kanaatteyim. Çünkü kişi, hafif sarhoşluk anında dahi normal haline göre farklı olabilmektedir. Bu sebeple alkolün, uyuşturucu veya uyarıcı maddenin etkisinin tamamen geçmesi ile ifadenin alınmasının gerektiği fikrindeyim.

Son olarak belirtmek isterim ki benim de katıldığım görüşe göre yasak ifade yöntemiyle başka delillere ulaşılırsa bu delillerin de değerlendirme kapsamına girmemesi gerekir, “zehirli ağacın meyvesi zehirlidir.”

  1. SONUÇ

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Buna binaen, şüphelinin haklarının ileride suçlu olma ihtimali bulunsa dahi korunması gerekir. Kaldı ki şüpheli değil suçlu, henüz sanık dahi değildir. Buna ek olarak kişinin şüpheli konumuna gelebilmesi, günümüz şartlarında çok zor bir şey değildir. Bu aşama ile herkes yüz yüze gelebilir ve herkesin ifadesine başvurulması gerekebilir. Bu sebeple özellikle kişi temel hak ve özgürlüklerine saygı duyularak, kanundaki düzenlemeler dolanılmadan şüphelinin ifadesi düzgün bir biçimde alınmalıdır. Bu şekilde alınan bir ifade ceza muhakemesinin ilerleyen aşamalarında kullanılabileceği gibi bu faaliyet sonucu elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğu iddiasının önüne geçilebilecektir.

Hukuk ve hukukun uygulanışı gün geçtikçe daha da ileri gitmelidir. Kötü uygulamalar ve kuralların ihlal edilmesi ile hukuk devleti ilkesine zarar verilmemelidir. Kısacası hukuk, erişmiş olduğu iyi seviyeden geriye götürülmemelidir. Ceza muhakemesi tahkik sisteminden bu günlere gelmişken, o dönem uygulamalarına geri dönülmemelidir. Bu açıdan, kanunun uygulayıcılarına büyük bir iş düşmektedir. Bilindiği üzere “en kötü kanunlar en iyi uygulayıcıların elinde en iyi kanun haline, en iyi kanun en kötü uygulayıcıların elinde en kötü kanun haline gelir.”

Son olarak, şüpheli konumunda olan kişiler genelde ilk kez devlet otoritesi ile böylesi yakın temasa geçtiklerinden ve ifade almaya yetkili kişiler bu otoriteyi kullandıklarından şüpheliyi kolayca etkileme imkanları vardır. Bu sebeple şüphelinin üzerinde devleti temsil eden kolluk veya geniş bir tabirle ifade almaya yetkili kimselerin, ifadesi alınacak şüpheli üzerinde iyi bir intiba bırakması gerekmektedir. Böylece kişilerin ülkedeki hukuka inancı artacak; devletin kişiler üzerindeki ve uluslararası alandaki saygınlığı daha da pekişecektir.

KAYNAKÇA

DEMİRBAŞ Timur, Soruşturma Evresinde Şüphelinin İfadesinin Alınması, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2018

ŞAHİN Cumhur, GÖKTÜRK Neslihan, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2019

ÖZTÜRK Bahri vd., Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 

Ankara, 2016

TEZCAN Durmuş, ERDEM Mustafa Ruhan, SANCAKDAR Oğuz, Avrupa İnsan Hakları

Sözleşmesi ve Uygulaması, Ankara Açık Cezaevi, 2004

ERDEM Mustafa Ruhan, ÖZTÜRK Bahri, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik

Tedbirleri Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2014,

KARADENİZ Çelebican, Özcan, Roma Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2004

TEZCAN Durmuş vd. İnsan Hakları El Kitabı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2014, s. 263

İNCEOĞLU Sibel vd., İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Anayasa, Şen Matbaa, Ankara,

2013

DOĞRU Osman, NALBANT Atilla, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli

Kararlar, Şen Matbaa, Ankara, 2012

CENGİZ Serkan vd., Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Ceza

Yargılaması Kurum ve Kavramları, Şen Matbaa, Ankara, 2008

Emniyet Genel Müdürlüğü, Polis Uygulamalarıyla İlgili Avrupa İnsan Hakları

Mahkemesi Karar Özetleri, EGM Eğitim Dairesi Başkanlığı Yayın ve Basımevi Şb.

Md., Ankara, 2012

ALTUNKAŞ Aysun, Hukuka Aykırı Delil Teorisi Işığında İfade Alma ve Sorgu, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hukuk Yüksek Lisans Programı İnsan Hakları Hukuku Bölümü Yüksek Lisans Tezi, 2006

ŞEKER Esra, Masumiyet Karinesi, Bireysel Çalışma Raporu, İzmir Barosu Dergisi, 2014

https://www.mevzuat.gov.tr/

https://jurix.com.tr/article/5421

http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2011-1/2011-1-2.pdf

http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2010-91-657

http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2007-71-346

https://sozluk.gov.tr/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir