Bir devlet, başka bir devletin yargılayacağı veya cezasını infaz edeceği suçluya sığınak olmamalıdır. Devletlerin çıkarları ve adaletin gerekleri bu kurumu zorunlu kılmaktadır. İade, bir ülkede suç işleyen bir kişinin o ülkede cezalandırılmamak için kaçması halinde, gittiği ülkede cezasız kalmaması için iki ülke arasında varılan anlaşma gereği, kişinin suçu işlediği ülkeye ya yargılanması ya da cezasının infazı için verilmesini ifade eder

Ülkeler arasındaki adli yardımlaşmanın bir kısmını oluşturan iade konusunu incelemeye çalıştım. Baştan belirtmek isterim ki, bu konuda yazılmış olan kaynaklarda kavram birliği bulunmamaktadır. İade yanında geri verme kavramı kullanılsa da, çalışmamda iade kavramına yer vermiş bulunmaktayım.

I. GENEL OLARAK

Çağdaş toplumlarda, toplumsal hayatın karmaşık bir durum arz etmesi ve seri ulaşım araçları nedeniyle belli bir ülkede suç işleyen suçlular, izlerini rahatlıkla kaybettirerek yargılanmaktan veya haklarında hükmolunan cezaların infazından kurtulabilmektedirler. Yine bu seri ulaşım araçları sayesinde belli bir suçun icrasına bir devlet ülkesinde başlanıp başka bir devlete veya devletlere ait egemenlik alanında devam edilebilmekte ve sonucu da başka bir devlet ülkesinde gerçekleşebilmektedir. Bir devlet ülkesinde icra edilen bir suça başka bir devlet ülkesinde bulunan kişilerin teşvik, yardım veya sair bir surette iştirak etmesi durumları, günümüzde az rastlanan olaylar değildir[1].

Değişen dünya şartları, pek çok sosyal olayda ve durumda evrenselleşmeyi zorunlu kılmaktadır. Çevre kirliliğinden uyuşturucuyla mücadeleye, organize suçluluktan kara para aklamaya ve terörizme kadar birçok alanda, devletlerin tek başlarına alacakları önlemler, karşılaşılan sorunları çözmeye yetmemektedir. Dolayısıyla, mesafelerin giderek kapandığı, iletişim ve ulaşım olanaklarının katlanarak arttığı günümüzde, diğer sorunların çözümünde olduğu gibi, suç ve suçlularla mücadelede de uluslararası işbirliğine daha çok ihtiyaç duyulmaktadır. Esasen suç, nerede ve kim tarafından işlenirse işlensin geçmişten bugüne, gerek işlendiği topluluk, gerekse uluslararası toplumun zararına olan bir davranış olarak nitelenmekte ve belirli bir düzen içinde yaşayan topluluklar tarafından kınanan bir davranış olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple, suçluların iade edilmesi sistemi, “iade et ya da yargıla” (aut dedere aut judicare) ilkesine dayanmaktadır[2].

Suçun işlendiği ülkede yargılamanın yapılmasında ve mahkûmiyet halinde de cezanın yerine getirilmesinde gerek ceza hukukunun ve gerekse yargılama hukukunun amaçları yönünden birçok yarar vardır. Bunlar arasında delillerin toplanmasındaki kolaylıklar, cezanın ibret vericiliği sayılabilir[3].

II. İADE KAVRAMI

            A. TANIM

Türk hukukunda ilk defa ABD ile 1874 yılında yapılan anlaşmada[4], “extradition” kavramının karşılığı olarak “istirdad-ı mücrimin” ifadesi kullanılmıştır. Daha sonraları kavramlar değişmiş Mülga 765 s. TCK’da “iade”, 5237 s. TCK’da “geri verme” ibaresi kullanılmıştır. Ancak, 23.04.2016 tarih ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu yürürlüğe giren  6706 s. yeni yasa ile “iade” kavramına yer verilmiştir. Bu kanun aynı zamanda, TCK m. 18’i açıkça yürürlükten kaldırmıştır. Bu nedenle hem 6706 sayılı kanun hem SİDAS “iade” kavramını kullandığı için, çalışmada iade kavramı kullanılacaktır.

İade kavramından maksat: “Bir devlet ülkesinde bulunan kişinin, başka bir devlet ülkesinde işlemiş bulunduğu bir suçtan dolayı şüpheli veya sanık olması halinde, hakkında soruşturma veya kovuşturma işlemlerinin yapılması ya da hükmolunan cezanın infazı amacıyla, yetkili bir devletin talebi üzerine teslim edilmesinden ibaret olan adli ve siyasi bir işlemdir”. İade, sadece suçlu olduğu kesinleşmiş kişiler için söz konusu olmamaktadır. Bazen henüz suçlu olduğu kesinleşmiş olmayan kişilerin de geri verilmesi mümkündür[5]. Nitekim 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu da böyle düzenlenmiştir.

B. İADE İLE BENZER KAVRAMLAR

1. Sığınma Hakkı

            İade, sığınma hakkının istisnasını oluşturmaktadır. Sığınma, siyasi, dini, felsefi düşünceleri, siyasi faaliyetleri veya bunlarla bağlantılı olarak işlediği bir suç nedeniyle takibe uğrayan bir kişinin yabancı bir devlet ülkesine veya bulunduğu ülkedeki yabancı bir devlet temsilciliğine kaçarak korunma isteminde bulunmasıdır[6]. Korunma isteği kabul edilen sığınmacı, mülteci hukuki statüsüne girmektedir[7].

            İç hukukumuzda, sığınma talebinde bulunan kişinin iade edilmesini engelleyen bir düzenleme yoktur. Bununla birlikte, Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler göz önünde bulundurulduğunda[8], sığınma talebinde bulunan kişinin başvurusu sonuçlanmadan iadenin gerçekleştirilmemesi gerekir.

            Uluslararası hukuka göre bir hak olarak kabul edilen sığınma, “Adi bir cürme veya BM prensip ve araçlarına aykırı faaliyetlere gerçekten müstenit kovuşturmalar halinde ileri sürülemez” (Evrensel İnsan Hakları Bildirisi m. 14/2). Sığınma talebinin bu maksatla yapıldığı anlaşılırsa kişi, iade talep eden ülkeye gönderilebilecektir.

2. Sınır Dışı Etme

            İade etme gibi, yabancının ülke dışına çıkarılması sonucunu doğuran diğer bir işlem de sınır dışı etmedir[9]. Yabancıların kişi özgürlüğüne ve seyahat özgürlüğüne getirilen sınırlamalardan birisi olan sınır dışı etme genelde devletlerin, ülke güvenliğini ve kamu düzenini korumak amacıyla davranışları tehlikeli görülen yabancıları ülkeden çıkarmak için başvurdukları idari bir yaptırımdır.

Ancak iade etme ile sınır dışı etme birbirine karıştırılmamalıdır. İade isteminde bulunulan devlet, istemde bulunan devlet yararına hareket etmektedir. Oysa sınır dışı etmede ikameti sona erdiren yabancılar hukukundan ileri gelen iç hukuk işlemi söz konusudur. Bu anlamda sınır dışı etme: Kamu düzenini bozma tehlikesi taşıyan kişinin ülke dışına çıkarılmasını ifade eden bir tür güvenlik önlemi olup, bunun için kişinin suç işlemesi de şart değildir. Bundan başka iade etme, iki taraflı bir işlemdir ve gerçekleşmesi bir başka devletin istemde bulunmasını gerektirir. Oysa sınır dışı etmede böyle bir istem olması zorunlu değildir[10].

            İki kurum arasındaki farklar için şunlar söylenebilir[11]:

  • Sınır dışı işlemi idari bir işlemdir; iade etmede ise yargısal makamlar iade sürecine katılmaktadır.
  • Sınır dışı işlemi için genel olarak uluslararası bir yasal dayanak aranmaz, işlemin uluslararası hukuka göre üstlenilmiş yükümlülüklere aykırı olmaması yeterlidir. Oysa iadede hemen her zaman çok taraflı veya iki taraflı bir uluslararası antlaşma zemini mevcuttur veya mütekabiliyet ilkesi yasal dayanağı oluşturur.
  • Sınır dışı işlemi, tek taraflı, iade ise iki taraflı bir işlemdir: son durumda iade isteyen bir devlet ve iadeyi kabul eden bir devlet söz konusudur.
  • Sınır dışı isteminde, sınır dışı edilen kişi hakkında herhangi bir soruşturma/kovuşturma veya mahkûmiyet olması gerekmez. Genellikle, sınır dışı eden devletin kamu düzenini korumak için ve bu düzeni bozabilecek ya da bozan kişiler açısından başvurulur. Oysa iade etmede, bir soruşturma, kovuşturma veya mahkûmiyetin varlığı şarttır. Bu bakımdan iade etmede, talep eden devletin yararına hareket edilmektedir. Çünkü söz konusu devletin kamu düzenini ilgilendiren bir suç ile ilgili yargılamanın yapılabilmesi veya cezanın infazı amaçlanmaktadır.

Ancak 6706 sayılı kanuna m. 12’ye göre, yabancının, iade sürecinde Adalet Bakanlığı’nın görüşü alınmadan sınır dışı edilemeyeceği gibi; Adalet Bakanlığı’nın görüşü alınmadan, iade talebi reddedilen devlete sınır dışı edilemeyeceğini belirtmek gerekir. Ayrıca vatandaş iade edilemeyeceği gibi sınır dışı da edilemez.

III. İADE KONUSUNDA TEMEL İLKELER

A. VATANDAŞ İADE EDİLEMEZ İLKESİ

Vatandaşın iade edilmezliği ilkesi neredeyse iade ile ilgili tüm uluslararası belgelerde yerini almıştır. Buna göre, iadesi talep edilen kişi, talep edilen devlet vatandaşlığına sahipse kural olarak iade edilmeyecektir[12]. Bu ilkenin konulmasındaki temel neden, yabancı mahkeme ve makamlara duyulan güvensizliktir. Suçlu doğal hâkimden uzaklaştırılmamalıdır[13]

T.C. Anayasası’nın 38. maddesinde, Uluslararası Ceza Divanı’na taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere, vatandaş suç sebebiyle yabancı bir ülkeye iade edilemeyeceği düzenlenmiş; bu madde hükmü aynı şekilde 6706 sayılı kanun m 11/1-a’da kendisine yer bulmuştur. Yani, vatandaşın iade edilememesi kural olsa da, Uluslararası Ceza Divanı’nın madde bakımından yetkisi kapsamında soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve saldırı suçlarının Türk vatandaş tarafından işlenmesi hallerinde vatandaş iade edilebilecektir[14].

B. İADE ET YA DA YARGILA İLKESİ

Vatandaşın iade edilmezliği ilkesinin sonucu olarak kişi iade edilmekten kurtulmaktadır. Bu durum iade talebine konu edilen vatandaş açısından sevindirici olsa da, iadeye esas alınan suçun işlenmediği anlamına gelmemektedir. İşte, devletler suçlunun cezasız kalmasının önüne geçmek, bir yandan kendilerine vatandaşlık bağı ile bağlı olan bireyleri iade etmekten kaçınırken, diğer yandan suç işleyerek kamu düzenini bozan kişiyi korur duruma düşmemek için önlem alma yoluna gitmişlerdir[15].

Uluslararası hukukta devletlerin yargı yetkilerinin egemenlik alanları ile sınırlı olduğu kuralına istisna getirilmesini gerektirmiş olup, getirilen istisna ile iade edilmeyen kişinin yargılanması olanağı kabul edilmiştir. Bu ilkeye doktrinde “iade et ya da yargıla” ilkesi denilmektedir. Buna göre, vatandaşını iade etmeyen devlet, talep eden devletten adli yardım talebiyle atılı suça ilişkin bilgi ve belgeleri isteyerek ilgili kişinin kendi mahkemelerinde yargılanmasını sağlamayı güvence altına almaktadır. Böylelikle, bir taraftan vatandaşın iade edilmezliği ilkesinin sakıncaları bir ölçüde giderilmekte; diğer taraftan da işlenen suçun cezasız kalmayacağı mesajı verilerek, ceza adaletinin gayelerinden birisi olan caydırıcılık etkisi temin edilmiş olmaktadır. Ancak, iade etmeyen devletin vatandaşını yargılaması yönünde ve bu devleti bağlayıcı genel bir uluslararası hukuk yükümlülüğü mevcut değildir.

C. İADEDE HUSUSİLİK İLKESİ

             İade hâlinde, kişi ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabilir veya kişinin mahkûm olduğu ceza infaz edilebilir. (6706 sayılı kanun m. 10/4). Bu ilke SİDAS m. 14’te de kendine yer bulmuştur. İlkenin kabul edilme amacı, iade etmeyi kabul eden devletin iradesinin korunmasıdır.

D. KARŞILIKLILIK İLKESİ VE İADE

Suçluların iade edilmesini düzenleyen kurallar iki türlüdür. Birincisi uluslararası kurallar, ikincisi ise iç hukuk kurallarıdır[16]. İkili veya çok taraflı suçluların iade edilmesi sözleşmeleri haricinde uluslararası hukukun gelenek ve karşılıklılık kurallarına göre iade mümkün müdür?

Öğretide egemen olan görüşe göre, uluslararası hukuk açısından iade etme yükümlülüğü, ancak iki devlet arasında iade etme sözleşmesi varsa söz konusudur; aksi takdirde talep edilen devlet iade edebilir ise de; buna zorunlu değildir.

Yargıtay CGK, iade konusunda ilk önce uluslararası bir anlaşma varsa bu antlaşmanın uygulanması gerektiğini, böyle bir antlaşma yoksa karşılıklılık ilkesine göre hareket edileceğini belirtmiştir[17].  6706 s. kanun m. 3/2’de karşılıklılık ilkesi, “Yabancı devlet ile Türkiye arasında hukukî ve fiilî mütekabiliyet bulunmaması hâlinde, adlî iş birliği talebinin yerine getirilmesi, talep eden devletin Türkiye’nin aynı konuya ilişkin adlî iş birliği taleplerini karşılamayı garanti etmesi şartına bağlanabilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Sonuç olarak, karşılıklılık ilkesi doğrultusunda iade mümkündür.

E. ÇİFTE CEZALANDIRILABİLİRLİK ve NON BIS IN IDEM İLKESİ

Bu ilkeye göre, iadeye konu eylemin her iki ülkenin yasalarına göre suç teşkil etmesi gerekir[18]. Aksi takdirde iade istemi talepte bulunulan ülke tarafından reddedilebilecektir.

Non bis in idem ilkesine göre ise, bir eylemden ötürü birden fazla yargılama yapılamayacaktır.

IV. İADENİN KOŞULLARI

            İadenin 6706 sayılı kanuna göre mümkün olduğu ve olmadığı durumlar aşağıda incelenecektir. Ancak bu aşamada belirtmek gerekir ki, iade ancak Türkiye’nin egemenlik sahası dışında işlenen suçlar için söz konusu olabilir. Çünkü Türkiye’nin egemenlik alanında işlenen suçlar ile Türkiye’nin yargılama yetkisine giren suçlar bakımından failin vatandaş olup olmadığına bakılmaksızın Türk Kanunları uygulanacak ve fail hiçbir surette yabancı ülkeye iade edilemeyecektir[19]. Örneğin Hollanda vatandaşı H’nin, İzmir’de bulunduğu sırada, Macaristan vatandaşı M’ye karşı bir suç işlemesi durumunda suçun işlendiği yer Türkiye olduğu için mülkilik sistemi uyarınca Türkiye’nin mutlak yargılama yetkisi vardır ve H, ülkesi Hollanda’ya iade edilemez.

            Suç teşkil eden her fiilden dolayı iade etme mümkün değildir. İade konu teşkil eden fiilin belli ağırlıkta olması aranmaktadır[20].

            Ayrıca 6706 s. kanun ile uluslararası sözleşme hükümleri arasında bir çatışma meydana geldiği takdirde, AY. m. 90 uyarınca uluslararası sözleşme hükümlerine öncelik verilecektir. Nitekim 6706 s. kanun m. 1/3’te, “Türkiye’nin taraf olduğu adlî iş birliğine ilişkin milletlerarası antlaşmalar ile diğer kanun hükümleri saklıdır.” denilmiştir.

A. TÜRKİYE’DEN YABANCI DEVLETE İADENİN KOŞULLARI

1. Soruşturma, Kovuşturma veya Cezanın İnfazı Amacıyla İade

            İade için, yabancı bir ülkede, yabancı ülke vatandaşı hakkında ceza soruşturması veya kovuşturması başlatılmış ya da mahkûmiyet kararı verilmiş olmalıdır. 6706 sayılı kanun m.10/1’de, “Yabancı ülkede işlenen bir suç nedeniyle hakkında adlî merciler tarafından ceza soruşturması veya kovuşturması başlatılan ya da mahkûmiyet kararı verilen bir yabancı, talep üzerine, soruşturma veya kovuşturmanın sonuçlandırılabilmesi ya da hükmedilen cezanın infazı amacıyla talep eden devlete iade edilebilir.” denilmiştir.

            Bu koşula göre iade etme, soruşturma ve kovuşturmanın sonuçlandırılabilmesi ya da hükmedilen cezanın infazı amacıyla yapılabilecektir. Yani iade, hem şüpheli ve sanık için hem de mahkûm için söz konusu olacaktır. Madde metninde geçen mahkûmiyet kararı ifadesi, kesinleşmiş mahkûmiyet şeklinde anlaşılmalıdır. Çünkü maddenin devam eden kısmında, hükmedilen cezanın “infazı amacıyla” ifadesine yer verilmiştir.

            2. İadeye Konu Suçun Cezasının Üst Sınırı, Bir Yıl veya Daha Fazla Hürriyeti Bağlayıcı Cezayı Gerektirmesi

6706 sayılı kanun m.10/2’de, “Talep eden devlet hukuku ile Türk hukukuna göre, soruşturma veya kovuşturma aşamasında üst sınırı bir yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlardan dolayı iade talebi kabul edilebilir. Kesinleşmiş mahkûmiyet kararları bakımından iade talebinin kabul edilebilmesi için hükmolunan cezanın en az dört ay hürriyeti bağlayıcı ceza olması gerekir. İadesi istenen kişinin birden fazla suçu bulunması hâlinde, bunlardan bazılarının cezası belirtilen sürelerin altında olsa dahi birlikte iadeye konu edilebilir.” denilmiştir. Kanunun aradığı en az bir yıllık hürriyeti bağlayıcı cezadan, soyut ceza anlaşılmalıdır[21]. İade talebine konu fiil Türk kanunlarına göre suç değilse, iade kabul edilemeyecektir[22].

            İadeye konu suçun cezası, hürriyeti bağlayıcı ceza ile adli para cezasının birlikte kabul edildiği durumlar ile seçenek olarak kabul edildiği durumlarda nasıl hareket edileceği düzenlenmediğinden; belirsizlik mevcuttur. Birlikte ceza öngörülen durumlarda, iade etmede hürriyeti bağlayıcı ceza esas alınmalıdır. Seçenek durumlarda ise, kişi iade edilmemelidir. Bu durumda, yargılamayı, failin bulunduğu ülke yapmalıdır[23].

3. Birden Fazla Ülkenin Türkiye’den İade İsteminde Bulunması Hali

Birden fazla ülkenin Türkiye’den iade talebinde bulunması halinde sırasıyla[24]:

  • Suçun ağırlığı ve işlendiği yer,
  • Taleplerin geliş sırası,
  • Kişinin vatandaşlığı ve yeniden iade edilme ihtimali

gibi şartlar dikkate alınarak, iade taleplerinden hangisinin öncelikli olarak işleme alınacağı Merkezî Makam tarafından belirlenecektir (6706 sayılı kanun m. 10/3; SİDAS m. 17)

Ancak hangi fiilin daha ağır olacağı hususu net değildir. Düşünceme göre, iade talebinde bulunulan devlet, iade talebinde bulunan devletlerin hazırladığı dosyayı incelediğinde; talepte bulunan devletlerin hangi suçlama nedeniyle istemde bulunduğuna bakacak ve talepte bulunulan devlet kendi kanunlarında hangi suç daha ağır ise buna öncelik verecektir. Eğer suçlamaların niteliği aynı ise neticede kendi kanunlarına göre cezası da aynı olacağından; bu sefer taleplerin geliş sırasın ve kişinin vatandaşlığı ve yeniden iade edilme ihtimali göz önüne alınacaktır.

            4. Hususilik İlkesinin Yansıması

İade hâlinde, kişi ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabilir veya kişinin mahkûm olduğu ceza infaz edilebilir. (6706 sayılı kanun m. 10/4). Bu ilke SİDAS m. 14’te de kendine yer bulmuştur. İlkenin kabul edilme amacı, iade etmeyi kabul eden devletin iradesinin korunmasıdır.

B. İADENİN KABUL EDİLEMEYECEĞİ HALLER

İadenin kabul edilemeyeceği haller 6706 sayılı kanunun 11. maddesinde düzenlenmiştir.

1. Kişinin Vatandaş Olması

            Vatandaşın, Uluslararası Ceza Divanı’na taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere, iadesi yabancı devlet tarafından istenirse; iade kabul edilemez. Bu noktada vatandaşlıktan, vatandaşlığın zamanından ne anlaşılması gerektiği açıklanmalıdır.

a. Vatandaşlık

AY m. 66 hükmüne göre; “Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir. Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça, vatandaşlıktan çıkarılamaz. Vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz.” denilmiştir.

b. Vatandaşlığın Tayin Edilme Zamanı

Vatandaşın iade edilmezliği ilkesi açısından, önemli konulardan birisi de vatandaşlığın tayini zamanıdır. Çünkü bu husus, vatandaşın iade edilip edilmeyeceği kararına esas teşkil edecektir. Şöyle ki, iade talebi yapıldıktan sonra talep edilen kişinin vatandaşlık durumunda bir değişiklik meydana gelmiş olabilir[25].

ÖZEN’e göre ise vatandaşlığın göz önüne alınacağı tarih olarak teslim tarihi esas alınmalıdır. CENTEL/ZAFER/ÇAKMUT ve KOCA/ÜZÜLMEZ’e göre ise vatandaşlığın belirlenmesinde esas alınacak olan tarihin karar tarihi olması gerektiği belirtilmiştir. Benim de görüşüne katıldığım ÖZGENÇ’e göre suçun işlenme tarihindeki vatandaşlık esas alınmalıdır. Bu konuya evrensel bir hukuk anlayışıyla bakmak gerektiği kanısındayım. Çünkü tabiri caizse kişileri maşa olarak kullanan kötü niyetli ülkeler, suçun işlenmesinden sonra kendi ülkesine gelen kişilere vatandaşlık vererek bu kişileri adeta himayelerine alabilirler.

c. Çifte Vatandaşlık, Çok Vatandaşlık, Vatansızlık Halleri

İadesi talep edilen kişilerin birden çok vatandaşlığa sahip olduğu veya vatansız (heimatlos) olduğu hallere de rastlanmaktadır. İade açısından kabul edilen ilkeye göre, kişinin talep edilen devletin vatandaşlığına sahip olmaması durumunda, hangi devlet vatandaşlığına sahip olduğu kural olarak önem taşımaz. Bu kurala göre, vatansız konumunda bulunanlar da aslında yabancı sayılır ve buna göre muamele olunur. Yine, çifte vatandaşlığa sahip olan kişinin vatandaşlıklarından birisi talep edilen devletin vatandaşlığı ise bu ihtimalde de diğer vatandaşlıklarının bir önemi bulunmamakta olup bu kişi de vatandaşın iade edilmezliği ilkesinden yararlanacaktır[26].

d. Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’ne Göre Vatandaşın İadesi

SİDAS’a bakıldığında, vatandaşın iadesi konusunun Sözleşme’nin 6/1’inci maddesinde sevk edilen hükümle düzenlendiği görülmektedir. Bu hükümde konu “her âkit taraf vatandaşını iade etmemek hakkını haiz olacaktır” denilmek suretiyle ifade edilmiştir. SİDAS’ta vatandaşlığın tayini zamanı olarak karar tarihi esas alınmıştır (m. 6/1-c). Diğer taraftan, Sözleşme vatandaşın iade edilmesinin doğuracağı sakıncaları gözeterek “iade et ya da yargıla” ilkesini benimsemiş ve 6/2’nci maddenin; “Kendisinden iade talep edilen taraf, tebaasını iade etmediği takdirde talep edilen tarafın isteği üzerine mahal varsa, adli takibat yapabilmek üzere meseleyi ilgili makamlara intikal ettirmelidir” şeklindeki lafzı ile konuyu hükme bağlamıştır.

Suçluların iadesi hukukunda talep edilen devlet, ilgili kişinin vatandaşı olup olmadığını kendi hukukuna göre belirleyecektir. TCK’ m. 6’ya vatandaş, “fiili işlediği sırada Türk vatandaşı olan kişi”yi ifade eder. Buna karşılık, yukarıda hükümleri açıklanan SİDAS’ta ise iade etmeye ilişkin kararın verildiği tarihteki vatandaşlık esas alınacaktır. Kural bu şekilde konulmakla beraber, şayet karar tarihi ile teslim için kararlaştırılan tarih arasında vatandaşlık durumunda bir değişiklik meydana gelmişse, o takdirde talep edilen devlet, ilgili kişinin kendi vatandaşlığına geçmiş olması nedeniyle iade etmeme hakkına sahip olacaktır[27].

e. Türk Vatandaşlığından Çıkma Belgesiyle Çıkmış Olanlar

TVK m. 28’de, çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybeden kişilere tanınan haklar düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin ilk fıkrasında “Doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenler ve üçüncü dereceye kadar olan altsoyları, bu maddede belirtilen istisnalar dışında Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam ederler. Millî güvenliğe ve kamu düzenine ilişkin hükümler saklıdır.” denilmiştir. Söz konusu maddenin ikinci maddesine göre ise madde kapsamındaki kişiler “askerlik hizmeti yapma yükümlülüğünden” bağışık olacaklar, “seçme, seçilme, kamu görevlerine girme ve muafen araç veya ev eşyası ithal etme hakları dışında, sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları saklı kalmak ve bu hakların kullanımında ilgili hükümlere tabi olmak şartıyla Türk vatandaşlarına tanınan haklardan “aynen” yararlanmaya devam edeceklerdir[28].

Buradan hareketle, anılan hüküm uyarınca Türk vatandaşlığını kaybederek yabancı devlet vatandaşlığını kazanmış Türk vatandaşlarının suçluların iade edilmesi açısından hukuki konumlarının ne olacağı sorusunu ele almakta yarar vardır. Gerçekten de, sözü edilen hükmün lafzına bakılacak olursa anılan kişi grubu Türk vatandaşı olmamasına karşılık, Türk vatandaşlarının sahip olduğu birçok haktan yararlanmakta, ancak askerlik gibi yükümlülüklerden muaf oldukları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, bu kişi grubunun iade hukuku yönünden vatandaşlar gibi iade etme yasağından yararlanabilecekleri ileri sürülebilir. Buna göre, madem bu kişiler birçok açıdan Türk vatandaşı gibi muamele görmektedirler, öyleyse bunlar da vatandaşın iade edilmemesi verilmemesi istisnasından yararlandırılmalıdırlar denilebilir[29]. Ancak kanun böyle düzenlenmişken,  Türk vatandaşlığından çıkmak suretiyle, Alman vatandaşlığını kazanmış mavi kart sahibi A.S. isimli eski Türk vatandaşının Almanya’da işlediği suçu nedeniyle, geldiği Türkiye’den iadesi talep edildiğinde, bu talep; Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.12.2007 tarihli kararı ile kabul edilmiştir. Karar temyize götürülmüş, ancak Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 10.07.2008 tarihli kararıyla yerel mahkemenin kararını onamıştır. Bu kararın TVK açısından değerlendirildiğinde doğru olmadığını düşünüyorum.

2. Düşünce Suçu, Siyasî Suç veya Siyasî Suçla Bağlantılı Bir Suç Olması

Düşünce suçu deyiminden ne anlaşılması gerektiği belirsizdir. İnsan düşüncesi, bir davranışla dış dünyaya yansımadığı sürece cezalandırılamayacağına göre, düşünce suçunun hukuksal bir kavram olarak nitelendirilmesi yerinde değildir. Çünkü düşünce suçu olarak ele alınan birçok suç zaten siyasal suç kapsamındadır[30].

İadeye konu suçun siyasi suç olup olmadığının değerlendirilmesinde, iç hukuk ve uluslararası hukukun genel kabul gören kuralları göz önünde bulundurularak somut olayın tüm özelliklerinden hareketle bir sonuca ulaşılmalıdır. Burada ölçü, öncelikle işlenme biçiminden ve saldırıya uğrayan hukuksal yarardan çıkarılan fiilin politik içeriğidir. Buna göre bir devletin önemli işlev ve kurumları da dâhil olmak üzere, güvenlik ve varlığına yönelik doğrudan bir saldırı gerçekleştirilmiş olmalıdır[31].

            Siyasi suç kapsamında görülmeyen eylemler:

  • Belçika kuralı: Devlet başkanlarına yönelik suçlar.  SİDAS’ın tatbikatı bakımından, bir devlet reisinin veya ailesi efradından birinin hayatına kasıt siyasî bir suç sayılmayacaktır (SİDAS m. 3/3).
  • Terör suçları: İktidarı ya da belli bir amacı baskı, korku, yılgınlık yaratarak elde etmek için sürekli şiddet hareketlerinin kullanılmasıdır[32].
  • İnsanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım ve savaş suçlar siyasi suç olarak kabul edilmeyecektir.
  • Uçak kaçırma suçları: Örneğin 1970 tarihli Lahey ve 1971 tarihli Montreal Sözleşmesi’nin 7. maddeleri bunu” ya iade et veya cezalandır” kuralına uygun bir çözüm ile hüküm altına alınmıştır[33].
  • Diplomatlara ve uluslararası korunan kişilere karşı işlenen suçlar siyasi suç olarak kabul edilmeyecektir.

3. Sırf Askerî Suç Niteliğinde Olması

Askeri suçlar doktrinde sırf askeri suç ve askeri suç benzerleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Sırf askeri suç, asker bir kişi tarafından askeri hizmet veya görevin ihlali suretiyle işlenen ve kısmen veya tamamen ceza kanununda düzenlenmeyen suçlardır. Askeri suç benzerleri ise, asker olmayan kişiler tarafından da işlenebilen, askeri çıkarı korumak amacı güden, ceza kanununda ve askeri ceza kanununda belirtilen ceza kanununa yaptığı yollama nedeniyle cezalandırılan fiillerdir[34].

            Buna göre fiil genel ceza kanununa göre de cezalandırılabiliyorsa, örneğin asker kişi, üste karşı hakaret suçunu işlemesi durumunda iade mümkündür.

4. Türkiye Devletinin Güvenliğine Karşı, Türkiye Devletinin veya Bir Türk Vatandaşının ya da Türk Kanunlarına Göre Kurulmuş Bir Tüzel Kişinin Zararına İşlenmesi

            KOCA/ÜZÜLMEZ’in de vurguladığı üzere, bu alt bende yer verilmesinin gereksizliğine ben de katılıyorum. Çünkü zaten d bendinde Türkiye’nin yargılama yetkisine giren hallerde iadenin kabul edilemeyeceği düzenlenmiştir.

            Ancak kanunu inceleme sistematiği açısından söz konusu cümle için şunlar söylenebilir: Mağdura göre şahsilik ya da koruma ilkesinin geçerli olduğu hallerde iade mümkün değildir[35].

5. Türkiye’nin Yargılama Yetkisine Giren Bir Suç Olması

            Ülkede işlenen suçlarda iade yoluna gidilmesi düzenleme itibariyle söz konusu değildir[36]. TCK m. 8’e göre, Türkiye’de işlenen suçlar Türkiye’de yargılanır.  Mesafe suçlarında, aynı eylem hem Türkiye’de ve hem de başka ülkede işlenmiş sayılabilir. Örneğin Almanya’dan gönderilen bombalı mektubun Türkiye’de alıcının elinde patlamasında suç, icra hareketi yönünden Almanya’da neticesi yönünden Türkiye’de işlenmiş sayılacaktır. Suç sanığı Türkiye’ye gelmişse, Almanya’nın bu kişinin iadesini istemesi, adı geçenin suçunu Türkiye’de işlediği gerekçesiyle reddedilebilecektir[37].

6. Zamanaşımı veya Affa Uğramış Olması

İade talep edilen devletin ülkesinde ilan edilen af nedeniyle iade talebini reddedebilmesi için kendi ceza kanununa göre kişiyi yargılama yetkisine sahip olması gerekir (Ek 2. Protokol m. 4). Kişiyi yargılama yetkisine sahip değilse af kapsamına girse bile bu nedenle iade talebini reddedemeyecektir.

6706 sayılı Kanunda af veya zamanaşımına uğramasının talep eden veya edilen devlette olmasına ilişkin belirleme yapılmamıştır. Bununla birlikte zamanaşımının veya affın her iki devlet kanununa göre de gerçekleşmiş olması gerekmemektedir. Her iki devlet kanunundan birine göre suçun dava veya ceza zamanaşımına uğramış olması veya genel affa uğramış bulunması veya cezayı kaldıran özel affın söz konusu bulunması halinde iade talebi reddedilecektir.

            Zamanaşımının ne zaman gerçekleştiği hususunda ise, zamanaşımının düzenlendiği TCK m. 66 vd. maddelerine bakmak gerektiği kanaatindeyim. TCK m. 67’de, dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi düzenlenmiş ve, “Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hallerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.” denilmiştir. Buna göre, iade süreci yürürken Adalet Bakanlığı’nın görüşünün alınması gerektiği düşünüldüğünde; yabancı devlet, usulüne uygun biçimde hazırlanmış talebini Türkiye’ye ilettiği anın zamanaşımının dolup dolmadığında göz önünde bulundurulması gerektiği kanaatindeyim. Eğer kişi, zaten bir suçtan mahkûm edilmiş ve infazı için iadesi isteniyorsa; bu halde de ceza zamanaşımı sınırlarına bakmak gerekir[38].

7. İadesi Talep Edilen Kişi Hakkında, Talebe Konu Fiil Nedeniyle Daha Önce Türkiye’de Beraat veya Mahkûmiyet Kararı Verilmiş Olması

            Bu bendin, non bis in idem kuralı ile örtüştüğü açıkça ortadadır. Söz konusu ilke, “bir eylemden ötürü birden fazla yargılama yapılamaz” demektedir.

Ayrıca şöyle bir çıkarım yapmak da mümkündür: İadesi talep edilen kişinin işlediği suçun soruşturulması ve kovuşturulması zamanaşımına uğradığı hallerde dahi iade talebi reddedilebilirken; kişi Türkiye’de yargılanıp, üstüne beraat ettikten sonra iade edilmesi düşünülemez.

8. İade Talebinin, Ölüm Cezası veya İnsan Onuru İle Bağdaşmayan Bir Ceza Gerektiren Suçlara İlişkin Olması

            Kamu düzeni (ordre public), uluslararası adli yardımlaşmanın genel ilkesidir. Buna göre yabancı devlette yapılan yargılama, hukuk devletinin temel ilkelerin ve insan haklarına yönelik ihlal söz konusu olacaksa iade istemi geri çevrilebilir. Bu bağlamda özellikle iadesi istenen kişinin, gönderileceği devlette işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye uğrama tehlikesi varsa, iade yoluna gidilemez. İnsan hakları açısından ölçü olarak MvSHS ve AİHS’deki düzenlemelerden yararlanılabilir[39]. Fiil ile yaptırım arasında aşırı oransızlık bulunduğunda, AİHS m. 3’te yansımasını bulan insanlık dışı veya alçaltıcı ceza yasağına aykırılık oluşturacağını da belirtmek isterim.

Ölüm cezasının iadeye engel olması için ya talep edilen devlette bulunmaması veya umumiyetle uygulanmaması ve ölüm cezası bulunan devletin talepte bulunduğu devlete ölüm cezasının infaz edilmeyeceğine ilişkin bir güvence vermemesi gerekir. Buna karşılık talep edilen devlette ölüm cezası bulunmamasına veya genellikle uygulanmamasına rağmen talep eden devlet talep edilen devlete ölüm cezasının infaz edilmeyeceğine ilişkin yeterli güvence vermişse iade yapılabilecektir[40] (m. 10/3; SİDAS m. 11). Dikkat edilmelidir ki, güvence idam cezası verilmeyeceğine ilişkin olmayıp, cezanın infazına ilişkindir[41]

            Şu an TCK’da ölüm cezası yoktur ve Türkiye başka ülkeden iade talebinde bulunursa, talebi bu nedenle reddedilemeyecektir.

            6706 sayılı kanun m. 11/1-b’de “İadesi talep edilen kişinin ırkı, etnik kökeni, dini, vatandaşlığı, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasî görüşleri nedeniyle bir soruşturma veya kovuşturmaya maruz bırakılacağına veya cezalandırılacağına ya da işkence veya kötü muameleye maruz kalacağına dair kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması” hallerinde de iade talebinin kabul edilemeyeceği belirtilmiştir. Ancak ölüm ve insanlık dışı muamele hallerinde iade edilemezliğin aksine, bu bentte yabancı ülkenin teminat vermesi halinde iadenin gerçekleşebileceğini düşünmemek gerekir.

9. Failin Kişisel Halleri

6706 sayılı kanun m. 11/4’te, mülga TCK m. 18’de bulunmayan, iade talebinin reddine ilişkin özel bir sebep düzenlenmiştir[42]. Buna göre, “İadesi talep edilen kişinin, talep tarihinde on sekiz yaşını doldurmamış olması, uzun zamandan beri Türkiye’de bulunuyor olması veya evli bulunması gibi kişisel hâlleri nedeniyle, iadenin kişinin kendisini veya ailesini, fiilin ağırlığı ile orantısız şekilde mağdur edecek olması durumunda iade talebi kabul edilmeyebilir.” denilmiştir.

Bu fıkrada belirtilen hallerin, insancıl hukuka hizmet ettiğine şüphe yoktur. Bilindiği üzere, TCK’na göre 18 yaşını doldurmamış kişiler, çocuktur. Çocukların bu madde ile yıpranmaları önlenmeye çalışılmıştır. İadesi talep edilen kişinin uzun süredir Türkiye’de bulunması halinde iade edilmeyebileceği meramını anlatma ilkesiyle alakalıdır. Evli olması halinde iade edilmeyebileceğiyle ise olası bir mahkûmiyet durumunda cezanın infazı sürecinde, ailenin bir nebze olsun korunması amaçlanmıştır.

C. İADEYİ TALEP EDEN ÜLKE TÜRKİYE OLDUĞU DURUM

            6706 m. 22/1’e göre, “Soruşturma veya kovuşturmanın sonuçlandırılabilmesi ya da verilen mahkûmiyet kararlarının infazı amacıyla yabancı bir ülkede bulunan ve hakkında yakalama emri veya tutuklama kararı verilen kişinin Türkiye’ye iadesi, adlî merciler tarafından istenebilir.”

            İade istemi için öncelikle dosyanın iyi hazırlanması gerekir. Bu bakımdan suçun nerede, nasıl, kime karşı işlendiği ve delillere ilgili bilgilerin bulunduğu lüzum müzekkeresi ile iddianame ya da mahkûmiyet örneklerinin, varsa sanık veya hükümlünün parmak izi ve fotoğraflarının, eşkâlinin, ihlal edilen kanun maddesinin mümkünse istemde bulunulan dile, değilse Sözleşmede belirtilen İngilizce veya Fransızca‘ya tercüme ettirilerek gönderilmesi gerekir. Suçluların iadesinde diplomatik yol izlenir; yani iade evrakının Adalet Bakanlığı’nca Dışişleri Bakanlığı’na ve oradan da talep edilen ülkedeki Türkiye Büyükelçiliği’ne gönderilmesi gerekir. Fakat acele durumlarda, iade evrakının bir sureti İnterpol vasıtasıyla talepte bulunulan devlet makamlarına ulaştırılabileceği gibi, fail veya hükümlünün kaçma ihtimali varsa, iade evrakı hazırlanıncaya kadar, iade maksadıyla geçici olarak tutuklanması da İnterpol vasıtasıyla Adalet Bakanlığı haberdar edildikten sonra lüzum müzekkeresi ile istenebilir[43].

            Türkiye’nin iade istemlerini Adalet Bakanlığı’na gönderecek merciler “adli merciler” olarak 6706 s. K m. 22/1’de belirtilmiştir. Buna göre istemler mahkemelerce Cumhuriyet Savcılıklarına; oradan Adalet Bakanlığına gönderilmelidir. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü istemi inceler, iddianameyi istemeye yeterli delil var ve istemin yerinde olacağı iade etme verme evrakının hazırlanmasını ister, gerekirse iade etme maksadıyla geçici tutuklama isteyebilir[44].

            1. Hapis Cezası Sınırı

            6706 sayılı kanun m. 22/2’ye göre, üst sınırı bir yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı kişinin iadesi talep edilebilir. İadesi istenen kişi hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet kararları var ise hükmolunan hapis cezasının en az dört ay olması gerekir. İadesi istenen kişinin birden fazla suçu bulunması hâlinde, bunlardan bazılarının cezası belirtilen sürelerin altında olsa dahi birlikte iadeye konu edilebilir.” denilmiştir.

            2. Adli Mercilerin Talebinin Kabulü ve Reddi

Merkezî Makam olan Adalet Bakanlığı tarafından uygun görülen talepler, yabancı devlete gönderilir (6706 s. kanun m. 22/3).

Ancak, bazı durumlarda Adalet Bakanlığı iade talebini yabancı devlete göndermeden reddedebilir. Bunlar: Talebin, iade için gerekli şartları taşımaması (m. 22/3-a); ceza infaz kurumlarında geçirilecek süre dikkate alındığında, iade yoluna başvurulmasının kişi yararı ve kamu yararı arasında açık bir orantısızlığa sebep olması (m. 22/3-b); Türkiye’nin millî güvenliğinin veya uluslararası ilişkilerinin zarar görme ihtimalinin bulunmasıdır (m. 22/3-c).

V. SUÇLULARIN İADE EDİLMESİNDEKİ SİSTEMLER

            Suçluların iade edilmesinde üç sistem bulunmaktadır:

            1) Suçluların iade edilmesinde hükümet yetkilidir.

            2) Suçluların iade edilmesinde yargı yetkilidir.

            3) Suçluların iade edilmesinde bazı işlerde hükümet, bazı işlerde yargı yetkilidir.

6706 sayılı kanun m. 19’da karma sistem kabul edilmiştir[45]. Söz konusu maddeye göre, “Ağır ceza mahkemesince iade talebinin kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi halinde, bu kararın yerine getirilmesi, Dışişleri ve İçişleri bakanlıklarının görüşü alınarak Adalet Bakanının teklifi ve Cumhurbaşkanının onayına bağlıdır.

VI. İADE USULÜ

Şüpheli, sanık veya hükümlünün iadesi bir takım usulü kurallara bağlanmıştır. Yabancı devlet Türkiye’den bir yabancının iadesini istediğinde aşağıdaki usul kurallarına uyulması gerekmektedir. Bu kurallar 6706 sayılı kanunun 13 vd. maddelerinde düzenlenmiştir.

A. MERKEZİ MAKAMIN İNCELEMESİ

Merkezi Makam olan, Adalet Bakanlığı, iade taleplerini inceleyerek, lüzum görmesi hâlinde ek bilgi ve belge talebinde bulunabilir ve gerekli şartları taşımayan talepleri reddeder. Gerekli şartları taşıyan talepler, yetkili ağır ceza mahkemesi nezdindeki Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir (m.13).

B. GEÇİCİ TUTUKLAMA

İade talebine konu olabilecek bir suçun işlendiğinin kabulü için kuvvetli şüphe bulunması hâlinde, iade talebinin Merkezî Makama ulaşmasından önce, Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşma hükümleri veya mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde, ilgili devletin talebi ve Merkezî Makamın uygun bulması üzerine kişi geçici olarak tutuklanabilir (m. 14/1). Maddede sözü geçen kuvvetli şüpheden, tutuklama için gereken ve CMK m. 100’de belirtilen kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin anlaşılması gerekir.

İade talebine konu olabilecek yabancı tarafından işlenen suç, TCK m. 12/3-a kapsamına giriyorsa[46] ve suç işlediği yönünde kuvvetli şüphe bulunan kişi, ilgili devletin talebi aranmaksızın geçici olarak tutuklanabilir (m. 14/2).

İlgili devletin geçici tutuklama talebi, Merkezî Makam tarafından iade amacıyla yakalanması ve Cumhuriyet başsavcılığına sevki için İçişleri Bakanlığına gönderilir. Yakalanan kişi, geçici tutuklama hususunda karar verilmek üzere en geç yirmi dört saat içinde sulh ceza hâkimi önüne çıkarılır. Sulh ceza hâkimi geçici tutuklanması talep edilen kişiye, rızaya dayalı iade imkânı ile bunun hukukî sonuçları hakkında bilgi verdikten sonra talep hakkında karar verir (m. 14/3)

Geçici tutuklama süresi ilgili milletlerarası andlaşma hükümlerine göre belirlenir. Mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde kişi, en fazla kırk gün geçici tutuklu kalabilir (m. 14/4). Geçici tutuklama yerine kişinin kaçmasına engel olacak şekilde CMK m. 109 uyarınca adlî kontrol kararı verilebilir (m. 14/5). İlgili devlet tarafından dördüncü fıkrada belirtilen süre içinde iade evrakının gönderilmemesi hâlinde geçici tutuklama veya adlî kontrol kararı kaldırılır. Bu durum, iade talebinin alınmasından sonra iade amacıyla koruma tedbirleri uygulanmasına engel teşkil etmez (m. 14/6).

            C. İADE TALEBİNİ DEĞERLENDİRMEDE GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME

İade talebi hakkında karar vermeye, kişinin bulunduğu yer ağır ceza mahkemesi yetkilidir. Kişinin bulunduğu yer belli değilse, Ankara ağır ceza mahkemesi yetkilidir (m. 15/1). Cumhuriyet başsavcılığı, iade talebine ilişkin karar vermek üzere ağır ceza mahkemesinden talepte bulunur (m. 15/2).

D. İADE AMACIYLA KORUMA TEDBİRLERİNİN UYGULANMASI

İade sürecinde görevli mahkeme olan ağır ceza mahkemesi, iade sürecinin her aşamasında iadesi talep edilen kişi hakkında CMK hükümleri uyarınca koruma tedbirlerine karar verebilir (m. 16/1) İade sürecinde kişinin tutuklanması durumunda teslime kadar geçen süre içindeki tutukluluk durumu, ağır ceza mahkemesince en geç otuzar günlük sürelerle incelenir (m. 16/2).

Ağır ceza mahkemesinin iade talebinin kabulüne ilişkin kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde 19. maddeye göre iade kararı verilmemesi hâlinde kişi hakkındaki koruma tedbirleri kaldırılır (m. 16/3). Toplam tutukluluk süresi, kişinin iade talebine konu suçtan dolayı alabileceği veya mahkûm olduğu cezanın infaz süresini geçemez (m. 16/4).

E. KİŞİNİN İADEYE RIZA GÖSTERMESİ veya GÖSTERMEMESİ

            1. İadeye Rıza Gösterilmesi

6706 sayılı kanunun 17. Maddesinde rızaya dayalı iade usulü düzenlenmiştir. Yani kişinin iadeye rıza göstermesi hâlinde normal iade usulü uygulanmadan talep eden devlete iade edilebilir (m.17/1).

Ağır ceza mahkemesince kişiye, CMK’da belirtilen haklarıyla birlikte rızaya dayalı iadenin mahiyeti ve hukukî sonuçları anlatılır. Kişiye rızaya dayalı iade usulünü kabul edip etmediği sorulur (m. 17/2). Mahkeme, kişinin rızaya dayalı iade usulünü kabul etmesi üzerine bu Kanun ve Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşma hükümlerine göre iade talebinin kabul edilebilir olup olmadığına karar verir. Bu karara karşı itiraz yoluna başvurulabilir. Kararın kesinleşmesi hâlinde iade evrakı Merkezî Makama gönderilir (m. 17/3). Rızaya dayalı iade usulü uygulanarak verilen iade kararının yerine getirilmesi, Merkezî Makam olan Adalet Bakanlığının onayına bağlıdır (17/4).

            2. İadeye Rıza Gösterilmemesi

Kişi, iadeye rıza göstermezse; iade yargılaması yapılacaktır. Konu m. 18’de düzenlenmiştir. Buna göre iade yargılaması, mahkeme, iade şartlarını 6706 sayılı kanun ve Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası antlaşma hükümlerine göre inceleyerek iade talebinin kabul edilebilir olup olmadığına karar verecektir (m. 18/1). Bunu yaparken talep eden devlet tarafından gönderilen belgelerin yeterli görülmemesi hâlinde mahkeme, uygun bir süre içinde ek bilgi ve belgelerin gönderilmesini isteyebilecektir (m. 18/2).

İade yargılamasında katılma talebinde bulunulamaz (m. 18/3). Mahkemenin kararına karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Yargıtay bu başvuruları üç ay içinde sonuçlandırır. Kararın kesinleşmesi hâlinde iade evrakı karar ile birlikte Merkezî Makama gönderilir (m. 18/4).

            F. İADE KARARININ VERİLMESİ

Ağır ceza mahkemesince iade talebinin kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi hâlinde, bu kararın yerine getirilmesi, Dışişleri ve İçişleri bakanlıklarının görüşü alınarak Adalet Bakanının teklifi ve Cumhurbaşkanının onayına bağlıdır (m. 19/1). Merkezî Makam iade talebinin kabul veya ret edildiğini, talep eden devlete ve iadesi talep edilen kişiye bildirir m. 19/2).

            G. İADESİ İSTENEN KİŞİNİN TESLİM EDİLMESİ

            İadesine karar verilen kişinin teslim işlemleri, ilgili bakanlıklarla iş birliği hâlinde yürütülür (m. 20/1). İadesine karar verilen kişinin, talep eden devlet makamları ile kararlaştırılan tarihte haklı bir neden olmaksızın teslim alınmaması hâlinde, bu tarihten itibaren otuz gün sonra mahkemece kişi hakkında verilen koruma tedbirleri kaldırılır (m. 20/2).

İadesine karar verilen kişi hakkında, başka bir suç nedeniyle Türkiye’de ceza soruşturması veya kovuşturması ya da infazı gerekli bir hapis cezası bulunması veya kişinin seyahat edebilecek durumda olmaması hâlinde, Merkezî Makam tarafından teslimin ertelenmesine karar verilebilir. Bu karar, kişiye ve talep eden devlete bildirilir (m. 20/3)

İade talebine konu suç bakımından ispat aracı olarak yararlı görülen veya suçun işlenmesiyle elde edilen ve kişi yakalandığında üzerinde ele geçen ya da daha sonra ortaya çıkan eşya, talep eden devlete teslim edilebilir. İadesi talep edilen kişinin ölümü, kaçması veya benzer sebeplerle iade hakkında bir karar verilememesi hâlinde de eşyanın teslimi gerçekleştirilebilir (m. 20/4).

Türkiye’de yürütülmekte olan bir soruşturma veya kovuşturma bakımından zorunlu olduğu takdirde eşyanın teslimi ertelenebilir (m. 20/5). İyiniyetli üçüncü kişilere ait eşyanın teslim talepleri yerine getirilmez (m. 20/6).

VII. TRANSİT GEÇİŞ KARARI VERİLMESİ

Türk hukuku açısından iade koşullarının bulunması hâlinde, bir devlet tarafından başka bir devlete iadesine karar verilen kişinin Türkiye’den transit geçişine izin verilebilir (m. 21/1). Transit geçiş talebi, Merkezî Makam tarafından değerlendirilir ve verilen karar, talep eden devletin yetkili makamına bildirilir (m. 21/2).

Transit geçişin yirmi dört saatten fazla sürmesi ve bu nedenle kişinin hürriyetinin kısıtlanması ihtiyacının ortaya çıkması durumunda, sulh ceza hâkimince transit geçişin sağlanması amacıyla yedi günü geçmemek üzere geçici tutuklama kararı verilebilir (m. 21/3). Transit geçiş talebinin reddini gerektiren nedenlerin ortaya çıkması veya kişinin transit geçiş sırasında resen soruşturma yapılmasını gerektirecek bir suç işlemesi hâlinde transit geçiş durdurulabilir (m. 21/4).

Bir devletten başka bir devlete gerçekleştirilecek hükümlü nakilleri ile ilgili olarak Türkiye üzerinden yapılacak transit geçişler hakkında da yukarıdaki kurallar geçerli olacaktır (m. 21/5).     

VIII. SONUÇ

Gelişen teknoloji ve ulaşım araçlarıyla birlikte; suçluların, suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirdikten sonra başka ülkelere kaçması veya neticeyi farklı bir ülkede, o ülke zararına gerçekleştirebilmeleri kolaylaşmıştır. Bu sebeplerden ötürü iade etme kurumunun önemi bugün geçmişe nazaran daha da artmıştır.

İade, bugünkü biçimiyle diplomatik bir çerçevede iki devlet arasında birbirleriyle temasa geçmeyi gerektiren bir işlem ve ilgili ülke hükümetleri arasında yapılan bir tasarruftur ve suçluların cezasız kalmamasına hizmet edecektir.

KAYNAKÇA

AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2018

ALDEMİR Hüsnü, Uygulayıcılar İçin Ceza Hukuku Genel Hükümler Rehberi, Adalet Yayınevi, Ankara, 2019

AYBAY, Rona; Yabancılar Hukuku, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını, İstanbul, 2007

BİRTEK Fatih, Ceza Hukuku Genel Hükümler Temel Bilgiler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2018

CENTEL Nur, ZAFER Hamide, ÇAKMUT Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Basımevi, İstanbul, 2014

DEMİRBAŞ Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara, 2019

ERDEM Mustafa Ruhan, ÖZTÜRK Bahri, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik

Tedbirleri Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2014

HAKERİ Hakan, Ceza Hukuk Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2019

KOCA Mahmut, ÜZÜLMEZ İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara, 2014

ÖZBEK Veli Özer, KANBUR Nihat, BACAKSIZ Pınar, DOĞAN Koray, TEPE

İlker, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara, 2010

ÖZEN Mustafa,  Öğreti ve Uygulama Işığında Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi Ankara, 2017

ÖZGENÇ İzzet, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara, 2019

TEZCAN Durmuş, ERDEM Mustafa Ruhan, ÖNOK R. Murat, Uluslararası Ceza Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2019

ULUTAŞ Ahmet, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Suçluların Geri Verilmesi, TBB Yayınları, Ankara, 2012

ULUTAŞ Ahmet, Suçluların Geri Verilmesinde Vatandaşlığın Rolü ve Türk Vatandaşlığı Kanununun 28 inci Maddesinin Geri Verme Hukuku Bakımından Değerlendirilmesi, Ankara Barosu Dergisi, Sayı: 4, 2011

https://www.mevzuat.gov.tr

[1] ÖZGENÇ İzzet, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara, 2019, s. 1014.

[2] ULUTAŞ Ahmet, Suçluların Geri Verilmesinde Vatandaşlığın Rolü ve Türk Vatandaşlığı Kanununun 28’inci Maddesinin Geri Verme Hukuku Bakımından Değerlendirilmesi, Ankara Barosu Dergisi, Sayı: 4, 2011, s. 180.

[3] ERDEM Mustafa Ruhan, ÖZTÜRK Bahri, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2014, s. 98.

[4] 2 Nisan 1984 tarihli “Osmanlı Devleti ile Şimali Amerika Müctemiası Arasındaki Tabiiyyet ve İstirdad-ı Mücrimin Mukavelenamesi”.

[5] ÖZBEK Veli Özer, KANBUR Nihat, BACAKSIZ Pınar, DOĞAN Koray, TEPE İlker, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara, 2010, s. 155.

[6] ÖZGENÇ, s. 1016.

[7] KOCA Mahmut, ÜZÜLMEZ İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara, 2014, s. 743.

[8] 1952 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Sözleşmesi’nin 33/1 maddesine göre, “Hiçbir taraf devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkenin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun sınır dışı etmeyecek ya da geri göndermeyecektir.”.

[9] KOCA, ÜZÜLMEZ, s. 744.

[10] ERDEM, ÖZTÜRK, s. 99.

[11] ULUTAŞ Ahmet, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Suçluların Geri Verilmesi, TBB Yayınları, Ankara, 2012, s. 41 vd.

[12] ULUTAŞ, Suçluların Geri Verilmesinde Vatandaşlığın Rolü, s. 186.

[13]  ULUTAŞ, Suçluların Geri Verilmesinde Vatandaşlığın Rolü, s. 185-186.

[14] ÖZBEK, s. 163.

[15] ULUTAŞ, , Suçluların Geri Verilmesinde Vatandaşlığın Rolü, s. 191.

[16] TEZCAN, ERDEM, ÖNOK, s. 206.

[17] Yargıtay CGK 30.03.1973 Tarih ve 3834/3601 sayılı kararı.

[18] TEZCAN, ERDEM, ÖNOK, s. 208.

[19] BİRTEK Fatih, Ceza Hukuku Genel Hükümler Temel Bilgiler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2018, s. 139.

[20] KOCA, ÜZÜLMEZ, s. 747.

[21] AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2018, s. 200.

[22] ÖZBEK, s. 157.

[23] ÖZEN Mustafa,  Öğreti ve Uygulama Işığında Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi Ankara, 2017, s. 156.

[24] ALDEMİR Hüsnü, Uygulayıcılar İçin Ceza Hukuku Genel Hükümler Rehberi, Adalet Yayınevi, Ankara, 2019, s. 140.

[25] ULUTAŞ, Suçluların Geri Verilmesinde Vatandaşlığın Rolü, s. 186.

[26] ULUTAŞ, Suçluların Geri Verilmesinde Vatandaşlığın Rolü, s. 191-192.

[27] ULUTAŞ, Suçluların Geri Verilmesinde Vatandaşlığın Rolü, s. 194.

[28] AYBAY Rona, Yabancılar Hukuku, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını, İstanbul, 2007, s. 106.

[29] ULUTAŞ, s. 203.

[30] ERDEM, ÖZTÜRK, s. 105; ayrıca bakınız. ÖZBEK s. 159.

[31] ERDEM, ÖZTÜRK, s. 104.

[32] ÖZBEK, s. 161.

[33] ERDEM, ÖZTÜRK, s. 105.

[34] CENTEL Nur, ZAFER Hamide, ÇAKMUT Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Basımevi, İstanbul, 2014, s. 188.

[35] ÖZBEK, s. 157.

[36] AKBULUT, s. 204.

[37] TEZCAN, ERDEM, ÖNOK, s. 218.

[38] Ceza zamanaşımı m. 68:

(1) Bu maddede yazılı cezalar aşağıdaki sürelerin geçmesiyle infaz edilmez:

a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarında kırk yıl.

b) Müebbet hapis cezalarında otuz yıl.

c) Yirmi yıl ve daha fazla süreli hapis cezalarında yirmi dört yıl.

d) Beş yıldan fazla hapis cezalarında yirmi yıl.

e) Beş yıla kadar hapis ve adlî para cezalarında on yıl.

(2) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle ceza infaz edilmez.

(3) Bu Kanunun İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı yurt dışında işlenmiş suçlar dolayısıyla verilmiş ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis veya on yıldan fazla hapis cezalarında zamanaşımı uygulanmaz.

(4) Türleri başka başka cezaları içeren hükümler, en ağır ceza için konulan sürenin geçmesiyle infaz edilmez.

(5) Ceza zamanaşımı, hükmün kesinleştiği veya infazın herhangi bir suretle kesintiye uğradığı günden itibaren işlemeye başlar ve kalan ceza miktarı esas alınarak süre hesaplanır.

[39] TEZCAN, ERDEM, ÖNOK, s. 226.

[40] AKBULUT, s. 201.

[41] KOCA, ÜZÜLMEZ, s. 750.

[42] BİRTEK, s. 140.

[43] DEMİRBAŞ Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara, 2019, s. 190.

[44]  TEZCAN, ERDEM, ÖNOK, s. 236.

[45] ÖZEN, s. 152; ayrıca bakınız. DEMİRBAŞ s. 189.

[46] TCK m. 12/3-a, “Suçun, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı üç yıldan az olmayan hapis cezasını gerektirmesi” halinde fail Adalet Bakanının istemi üzerine yargılanır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir