GİRİŞ

Kişinin sahip olduğu şeylerin parasal bir karşılığı varsa, bu durum o kişinin ekonomik gücünü oluşturur. Kişi, genel olarak ekonomik gücünün artması ile doğru orantılı olarak kültürlenir, daha elit bir çevrede yaşar, iyi bir eğitim alır ve dolayısıyla bilgi ve görgü düzeyi de artar.

            Ancak ekonomik düzey ile suç işleyip işlememenin kesin bir şekilde bağdaştırılması mümkün değildir. Ekonomik gücü düşük olan kişilerin hepsinin suç işlediğini veya suç işleyeceğinin muhakkak olduğunu veya ekonomik gücü yüksek olanların ise hiç suç işlemeyeceğini düşünmek yanlış olacaktır.

Elbette ki ekonomik açıdan güçsüz olan kişinin, ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayamayacağı bir gerçektir ve bu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için amaçları doğrultusunda suç işleyebilmektedirler. Bu suçların başında ise mala karşı suçlar gelmektedir. Bununla birlikte ekonomik açıdan güçlü olan kişiler ise paralarına para katmak, refah seviyelerini daha da geliştirmek adına hile ile gerçekleştirilen ve özellikle beyaz yakalı suçları olarak adlandırılan, örneğin dolandırıcılık veya hileli iflas gibi suçları işleyebilmektedirler. Yani kişinin ekonomik düzeyi ne olursa olsun suç işleyebilir.

Kişinin ekonomik durumunun suç işlemesi ile bağlantısı araştırılırken, sosyoloji biliminden de faydalanılmalıdır. Çünkü sosyolojik araştırmalarda insan unsuru ikinci plandadır ve insana etki eden toplumsal koşullar araştırılır[1]. Kişinin sosyal çevresinin oluşmasından ise ekonomik gelir düzeyinin büyük bir rolü vardır.

Bu çalışmada suçun ve suçluluğun oluşmasında failin ekonomik düzeyinin bu duruma etkisinin ne olduğu üzerinde durulmaya çalışılacaktır.

 I. KRİMİNOLOJİ

A. Tanım

Kriminoloji, suçun nedenlerini ve suçları önlemeye yönelik faaliyetleri araştıran, ceza adaleti kurumlarına yol gösteren bir bilimdir. Bir diğer tanımla kriminoloji, insanın sapıcı davranış ve eylemleri arasında suçu doğuran, yapan ve suçu kontrol etme amacını güden süreçleri açıklayan ve suçun sebep ve etmenlerini tespit maksadıyla suç işleyen insana ilişkin bilgilerin sentezini oluşturan bir bilgi dalıdır[2].

B. Kriminolojinin Konusu

Kriminolojinin konusu: Kanunların yapılış ve uygulanışını, zaman ve mekana göre  şekillenen suç işleme kalıplarını, suçun ve suçluluğun nedenlerini, suça karşı gösterilen toplumsal tepkileri, ceza adaleti yönetimini, ceza adaleti sürecini izlemek ve analiz etmektir.

II. EKONOMİK KOŞULLARIN SUÇ İŞLEMEYE ETKİSİ

A. Genel Olarak

Günümüzde, ekonomik açıdan iyi durumda olanlara toplum tarafından daha fazla saygı duyulduğu bir gerçektir. Bu olgu karşısında, ekonomik açıdan güçlük içinde olan kişiler için şunlar söylenebilir: Bu durumdakilerin hem itibar kazanmak hem de zenginlerle aynı duruma gelebilmek adına veya günlük hayatın sıkıntılarından uzak kalabilmek için suçla tanışmaları mümkündür.

Diğer yandan ekonomik açıdan güçlü olanlara gelince: Bu kişilerin de özellikle mevcut gelirlerini daha da artırmak, fazla vergi ödememek adına veya meşru bütün zevklerin tadılmasından ötürü yeni haz peşinde koşmaları dolayısıyla suç işlemeleri mümkündür. 

Yani kişileri ekonomik açıdan bir kategoriye tabi tutacak olursak, bu kategorilerdeki kişilerin işlediği suçlar farklı olsa da; esasen durumu ister çok iyi olsun ister çok kötü, herkes suç işleyebilmektedir. Elbette ki gelir düzeyi düşük olan kişilerin suç işlemeleri, “kaybedecek çok fazla şeyleri olmadığından daha kolaydır” diye düşünülebilir. Esas sorun suçluluk ile fakirliğin eş tutulmasıdır. Oysaki milyonlarca fakir ancak hiç suç işlememiş kişinin olduğu bir gerçektir.

B. İşsizlik ve Suç

İşsizlik o denli korkulan bir şeydir ki kişiler, işsiz kalmaları durumunu göz önünde bulundurarak işsizlik sigortası yaptırmaktadırlar. Kişinin mesleği ve sosyal çevresi suç işlemesinde etkili olabileceği gibi, mesleksizlik de suç sebebi olabilmektedir. Kişi geçimini sağlamak için para kazanmalı ve kendisine uygun bir meslek seçmelidir. İşsizlik, kişi için ekonomik açıdan büyük bir sıkıntıdır ve bu durumu devam eden kişinin toplumdan dışlanması gündeme gelebilir. Bu ise suç işleme nedenlerinden birisidir[3].

            Ancak elbette ki kişilerin ekonomik açıdan güçlü veya zayıf olmaları onların sırf bu sebeple suç işlemeleri için yetmemektedir. Bu kişilerin sosyal çevrelerinin de kişiyi suç işlemeye bir nevi teşvik etmesi gerekir. Örneğin geçimini fuhuş ile sağlayan bir çevrede çocuk düşürme; ticaretle uğraşan ve kapitalist sistemde daha fazla para kazanmayı birincil amaç edinen bir çevrede kişinin vergi kaçakçılığı veya sınır illerde yaşayan kişilerin pek çoğunun yaptığı kaçakçılık suçları gayrı meşru veya suç olarak görülmeyebilir. Yani ekonomik durumuna en uygun suçu seçen kişi, çevresindeki tutumun da etkisiyle davranışını kendince meşrulaştırabilmektedir. Bu durum işsizler için de geçerlidir. Kişi sırf işsiz diye suç işleyecek değildir. Ancak kişinin çevresinin suç işlemeyi meşru görmesi, suçluyu adeta teşvik etmektedir.

C. Ailenin Ekonomik Gelişmişlik Düzeyi ile Çocuk ve Kadınların Suç İşlemesinin İlişkisi

1. Genel Olarak

Aile kişinin içinde bulunduğu ilk sosyal çevredir. Çocuk, sosyal değerleri ve ilişkileri ailesi sayesinde öğrenir ve iyi bir aile kişinin suçtan uzak kalmasında önemli bir faktördür. Yeterli gelire sahip olmayan aile, alt yapısı olmayan, sefalet ve mahrumiyet içinde bir çevrede oturup yaşamını sürdürebilir[4]. Böyle bir çevre ise suçluluğu yaratan etmenlerden birisidir.

Ailede yaşanan ekonomik sıkıntı, bu kurum bireylerinin özellikle mala karşı suçları işlemeye yöneltmektedir. Araştırmalar, hırsızların ailelerinin ekonomik durumunun zayıf olduğunu göstermektedir.

2. Ailenin Ekonomik Durumu ve Çocuk Suçluluğu

Bu noktada belirtmek gerekir ki varlıklı bir aileye sahip olmak da suç işlemeye sebep olabilir. Her istediğini elde etmiş ve tatmış olan genç önünde engel tanımaz. Cebindeki para ile meşru veya gayrı meşru her şeyi tatmak, denemek ister. Türkiye’de gençlerin uyuşturucu kullanma nedenlerinden birisi ailenin ekonomik durumudur[5].

Fakir aile çocukları, ekonomik nedenlerle çalışmak zorunda kalabilirler. Bunun sonucunda, çocuğun sosyal hayata atılmasıyla toplumdaki pek çok farklı kişiyle sosyal ilişki içine girmesi kolaylaşır. İlişkinin artması çocuk suçluluğunun nedenidir[6].

Bunlarla birlikte ailesinden yeterli ekonomik desteği göremeyen çocuklar veya kolay yoldan para kazanmaya meyilli gençler; çete kurarak zengin olma, para kazanarak saygı toplama hayallerine de daha kolay ulaşabilmektedir. Çete kurmak veya bu yapıya üye olmak ise çocuğun veya gencin suç işlerken daha rahat olmasına neden olmaktadır.

3. Kadın Suçluluğunun Ekonomik Dayanağı

Kadınların suçluluk oranının artmasında da ekonomik gelişmeler önemli rol oynamıştır. Sanayi toplumuna geçildikten ve yaşamın pahalılaşması neticesinde ailede tek bireyin çalışması yetmemiş, ki bu kişi zaten erkeklerdi, kadınlar da iş hayatına girmiştir. Ekonomik açıdan ailelerinin kalkınmasına yardım etmek isteyen kadınlar, kamusal alana geçiş yapmalarıyla suç işlemeye daha çok başlamışlardır. 

D. Ekonomik Kriz ve Suçluluk

Ekonomik dalgalanmalar suça etki eden nedenlerdendir. Kişilerin ekonomik durumu iyileştiğinde, yani alım gücü yükseldiğinde suçluluğun azaldığı söylenebilir. Ancak kriz zamanlarında bu durum tepetaklak olur, alım gücü düşer, malların değeri artar, para değer kaybeder. Ancak Amerikan araştırmaları gösteriyor ki ekonomik çöküntü dönemlerinde her ne kadar suç oranı artsa da bu çok yüksek olmamaktadır. Ancak ekonomik kriz dönemlerinde cebir ve şiddetle mülkiyete tecavüz şekillerinde artma görülmektedir[7].

İşte bu dönemlerde, örneğin savaş zamanlarında, kişiler bazen yaşamsal ihtiyaçlarına dahi ulaşamadığından özellikle mala karşı suçların başında gelen hırsızlık artmakta, dilencilik ve karaborsacılık çoğalmaktadır.

E. Eğitim ile Ekonomik Gelir Düzeyinin Bağlantısı ve Bunların Suç Üzerindeki Etkileri

Eğitim düzeyi düşük kişilerin pek çoğunun ekonomik açıdan da imkanları kısıtlıdır. Platon’a göre bilgisizlik suçun üç kaynağından biridir[8]. Suçla mücadele konusunda ne yapılmalı denildiğinde, belki de çoğu kişinin aklına ilk önce ve kökten çözüm olarak eğitim düzeyinin yükseltilmesi gelir. Her okul bir hapis kapattırır[9], düşüncesi kanımca doğrudur.

Yapılan istatistiklere bakıldığında da görülecektir ki eğitim düzeyi yüksek olan kişiler, genel olarak eğitim almamış kişilere nazaran daha yüksek gelir düzeyine sahiptir. Ekonomik açıdan iyi bir durumda olan kişinin ise, kendini gerçekleştirebilmesi, arzularını yerine getirebilmesi daha kolaydır. Elbette ki beyaz yaka suçlarında olduğu gibi, eğitim ve ekonomik düzeyi yüksek olan kişiler de suç işleyebilirler. Buna ek olarak günümüzün en önemli toplumsal problemlerinden birisi olan kadına yönelik şiddeti sadece eğitimsiz insanlar gerçekleştirmemektedir. Ancak bu noktada söylenmek istenen şey: Her ne kadar herkesin suç işleyebilmesi mümkün olsa da, eğitimli kişilerin eğitimsiz kişilere oranla daha az suç işlemesidir. Çünkü eğitimli bir kişi, genellikle mesleki açıdan iyi bir noktadadır ve bu sebeple de ekonomik geliri yüksektir; suç işlediği takdirde kaybedeceği çok şey vardır. Örneğin iyi bir üniversiteden mezun olmuş ve elit kabul edilen bir mesleği seçmiş kişi, suç işlemeyi aklından geçirse dahi bunu iki kez düşünecektir. Çünkü yıllardır bulunduğu yere gelmek için emek harcamıştır ve suç işlediği takdirde meslekten dahi uzaklaştırılabilecektir. Bu düşünceler, kişiyi suç işlemekten çoğu zaman alıkoyacaktır. Ancak elbette bu durum okumuş, eğitim almış ve dolaylı olarak da ekonomik açıdan iyi durumda olan kimselerin suç işlemeyeceğini kesin olarak göstermemektedir.

Okuma yazma bilmenin de suç işleme üzerinde etkisi olduğu kanaatindeyim. Okuma-yazma bilmeyen kimselerin günümüz şartlarında herhangi bir yerde iş bulması ve para kazanması çok güçtür. Böyle kişilerin sosyo-ekonomik açıdan suç ile tanışması pek muhtemeldir. Çünkü kişi, hayatını bir şekilde idame ettirmelidir ve elinde parası olmayan kişi bu parayı bir şekilde bulmak zorundadır. Okuma-yazma bilmeyen kişilerde, hırsızlık, soygunculuk ve çocuk düşürme gibi suçlar fazladır. Bu suçlardan çocuk düşürme örneğine bakacak olursak: Kadın, erkeklerle para kazanmak için cinsel ilişkiye girip gebe kalabileceği gibi, evlilik birliği içinde gebe kalabilir. İlk durumda çocuk düşürme suçunun işlenmesindeki öncelik, gebelik durumunda kadının bu haliyle para kazanamayacak olması; diğer durumda ise ailede başka bir kişiye daha bakılmasının imkansızlığı olabilir.

 

F. Lombroso’nun Ekonomik Gelir Düzeyi ile Suçluluk Hakkındaki Görüşleri

1. Lombroso’ya Göre Ekonomik Gelir ile İşlenecek Suç Tiplerinin İlişkisi

Cesare Lombroso, kriminolojik çalışmaları ile ünlü bir tıp doktorudur. 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra askerler ve mahkumlar üzerinde yaptığı araştırmalardan çıkan sonuçları istatistiki verilere dönüştürdü. Lombroso’nun çalışmalarının temelini  doğuştan suçlu kimselerin olup olmayacağı sorusu oluştursa da; elde ettiği verilerde ekonomik gelişmişliğin suça etkisine de yer verilmiştir.

Lombroso’ya göre medenileşme ile ekonomik kalkınma doğru orantılı bir çizgi izler. Yani, zengin toplum medenidir. Ancak ülkede ekonomi her ne kadar gelişmiş olsa dahi, toplumda zengin ve fakir ayrımı illa ki gündeme gelecektir.

Lombroso, ekonomik açıdan güçlü olan, siyaset ve ticaret gibi alanlarda faaliyet gösteren kimseleri hile ve aldatma ile ve daha çok kafa yorulmuş olan suçlar ile ilişkilendirmiş; diğer sınıf olan fakir ve genelde de kas gücüyle iş yapma mecburiyetinde kalan kişilerin ise ilkel ve anarşik suçları işlediğini iddia etmiştir. Bu ilişkilendirmeyi yaparken ise yukarı sınıfın modern unsurlardan oluştuğunu; aşağı sınıfın ise düşünüş ve duyuştan geri kaldığını belirtmiştir[10]. Ayrıca Lombroso, Bagehot’un bir sözüne dayanmış, “Sınıflardan aşağı indikçe ince hislerin azaldığını görmek için vahşilerin arasına gitmeğe lüzum yoktur. Fakirlerle ve hizmetçilerle konuşmak kafidir.” sözünü benimsemiştir.

2. Lombroso’ya Göre Ekmek ve Patates Fiyatlarının Suça Etkisi

Lombroso’nun ekonomik açıdan göstermeye çalıştığı bir başka husus ise, ekmek ve patates fiyatının suçlara nasıl yansıdığıdır. Ona göre ekmek fiyatı indikçe, yani kişilerin refahı dolaylı olarak yükselince, mala karşı olan suçlar azalır; şahsa karşı olanlar bilhassa zina artar[11]. Buğday fiyatları düşünce kişiler açlıkla sınanmadıklarından, cinsel arzularını daha kolay tatmin edebilirler. Bunun neticesinde ise çocuk düşürme ile gayrimeşru çocukların sayısı artar ve neticede çocuk öldürme vakıaları çoğalır.

Pek çok noktada Lombroso’nun düşünceleri istatistiki veriler ile kanıtlanabilse dahi, ekonomik ve sınıfsal açıdan aşağıda olan kişilerin suç işlemelerinin neredeyse kesin olduğu izlenimi uyandırmaktadır ve buna katılmak mümkün değildir.

III. SOSYOLOJİK SUÇ TEORİLERİNDEN SOSYAL YAPI TEORİSİ

A. Genel Olarak

Suçlu davranış, ırk, sosyo-ekonomik statü, yaş, cinsiyet,  ile alakalıdır. İnsan davranışının dinamik yönleri vardır ve sosyal değişme ile ilgilidir. Değişen değerler, normlar, kurumlar ve yapılar insan ve grup davranışlarını etkiler. Baştan belirtmek gerekir ki, zenginleşme isteği bütün insanlarda olabilir. Ancak önemli olan bu amaca meşru yollardan ulaşmaktır Konumuz gereği sosyal yapı teorisine göre kişilerin ekonomik durumu ilişkilendirilecek ve ardından bunun kişilerin suç işlemesine etkisi açıklanacaktır.

B. Sosyal Ekoloji İle Ekonomik Gelir Düzeyinin Bağlantısı ve Suçluluk

Özellikle sosyal ekoloji teorilerinden etkilenen ve sosyal düzensizlik teorisyenlerinden biri olan Robert Ezra Park, sosyal düzensizliğin olduğu mahallelerde, geleneksel değerlerin yerini suçlu değerlerin aldığı ve bu değerlerin bir kuşaktan diğerine nasıl aktarıldığı ile ilgilendi.

Buradan şu sonuçlar çıktı: 1) Şehirlerin gelişimleri rastlantısal değildir, herhangi bir ekolojik sistem gibi belirli bir örüntü izler ve sosyal süreçlerle şekillenirler. 2) Bu sosyal süreçlerin doğasının insan davranışları üzerinde etkisi vardır. Dolayısıyla suçu anlamak için şehir hayatının çok iyi incelenmesi gerekir.

Chicago Okulu’na mensup olan Robert Ezra Park ve Ernest Burgess’in geliştirdiği Eş Merkezli Bölgeler Teorisi’nde ise suçun sosyal kökenlerini anlamak için çerçeve oluşturacak bir şehir modeli meydana getirdiler.

Bu teoride, kentin büyümesini, genişleme sürecinde farklılaşan ve birbirini takip eden iç içe geçmiş eş merkezli daireler ile gösterdiler. Bu araştırmaların sonucuna göre, geçiş bölgesinde yaşayan insanlar biyolojik ve psikolojik açılardan normaldirler, ancak bu insanların sapkınlıkları ve işledikleri suçlar yalnızca normal insanların, normal olmayan sosyal koşullara verdikleri normal tepkilerdir. Suç, modern toplumlardaki sanayileşme, kentleşme ve diğer sosyal değişimler neticesinde, geleneksel toplumsal düzen ve değerlerin çökmeye başlaması ve sosyal kontrolün yok olmasıyla ortaya çıkan sosyal düzensizlikten kaynaklanır.

Yine Chicago Okulu’na mensup Clifford Shaw ve Henry McKay, suç oranlarının Chicago şehrinde farklı bir mekânsal dağılımı olduğunu iddia etmiştir. Buna göre şehir belirli sınırlarla ayrılmış; şehrin iç bölgelerinde suçun fazla, şehrin dışına çıkıldıkça yani banliyölerde, zenginlerin oturduğu bölgelere gidildikçe suç azalmıştır. Ayrıca çocuk suçluluğunun yüksek olduğu bölgelerde göçmen nüfus oranı yüksek, gelir düzeyi düşük olduğu iddia edilmiştir.

Ekonomik gücü, şehrin elit ve banliyö kesimlerinde oturmaya yetmeyen özellikle de çok düşük ücretler kazanan kişilerin, kentin en ucuz yerlerinde yaşamak zorunda olması normaldir. Kişilerin oturduğu çevre ise suçla tanışma açısından kolaylaştırıcı bir etki göstermektedir. Çünkü genel itibariyle suçlu olan ve bu durumu tespit edilip belki de adli siciline yazıldığı durumlarda; bu kişilerin iş bulması zorlaşacağından gelir düzeyleri düşük olacak ve dolayısıyla temel ihtiyaç olan barınmayı kentin en ucuz yerlerinde karşılayacaktır.

Shaw ve McKay’in çocuk suçluluğu hakkında yaptıkları açıklamaya ise şunlar söylenebilir: Gerçekten de bakıldığında görülecektir ki göçmenler, özellikle de ekonomik nedenlerden dolayı bulundukları yeri terk etmektedirler. Zaten ekonomik sıkıntı içindeki göçmen, göç ederek geldiği şehirde barınmanın düşük maliyette olduğu yerleri tercih edecektir. Ancak anlatmak istediğim nokta sırf göçmenler bulunuyor diye çocukların o bölgede suçlu olmasının özdeşleştirilmemesidir. Buradan çıkartılması gereken sonuç, göçmenlerin genel olarak ekonomik gelir seviyesinin düşük olduğu bölgeleri seçtikleridir. Bu ortamda büyüyen bir çocuğun, ailesinin de ekonomik açıdan o çocuğa yeterli olamayacağı pek tabi düşünülebilir. Böyle bir durumda ilerde açıklanacağı üzere çocuk, iş hayatına erken atılacak ve sosyalleşen çocuk suç ile tanışacaktır.

IV. SUÇ VE FIRSAT İLİŞKİSİ

İster ekonomik yönden güçlü ister zayıf olsun, fırsatlar suça neden olur. Özellikle gelişmiş, sosyal ve teknolojik gelişmelerin olduğu toplumlarda farklı fırsatlar olduğundan, kişinin ekonomik durumunu daha da iyiye götürebilmek için pek çok fırsatı vardır.

Bireyin günlük yaşamını sürdürmede zorlanması veya hırsları ekonomik durumuna müspet bir katkı istemesine, dolayısıyla da suç işleme fırsatını değerlendirmesine neden olabilir. Örneğin Victor HUGO’nun Sefiller romanındaki Jean VALJEAN karakterinin ekonomik bunalım döneminde yeğenleri için ekmek çalmasında olduğu gibi kişi suç işleyebilmektedir. Çünkü yaşadığı zorluk, kişiyi önündeki fırsatı değerlendirmeye itmiştir.

V. SOSYALİZM VE SUÇLULUK

Bonger’e[12] göre, “Suç, insanın bencilliğinin bir belirtisidir.”. İnsanlık tarihinde bazı dönemlerde insanın bencilliği daha çok gelişir[13]. Sanayileşme ile işverenler işi mümkün olduğunca ucuza yaptırmayı amaçlarken, işçiler ise emeklerinin karşılığında en yüksek ücreti almayı amaçlar. Bu durum ise kapitalist sistemin kısa bir özetidir: Güçlü zayıfı ezer. Bu durumun çözümü ise sosyalizmden geçer.

Karl Marx ve F. Engels’in öncüsü olduğu Sosyalist Okul’a göre, suç kapitalizmin ürünüdür. Suçlu, genelde proletarya sınıfından çıkar. Suç, proleter sınıfın toplumsal adaletsizliğe, burjuvaziye tepkisidir. Çünkü kapitalist sistemde servet adaletsizce dağıtılır. Neticede büyük bir kesim sefalete mahkum olur, tahsil ve terbiyeden de mahrum olan bu kişiler gaflet ve dalalete yuvarlanmaktadır[14]. Özellikle de açlıkla karşı karşıya kalan kişi hem kendisini hem de var ise ailesini doyurmak adına hırsızlıktan çekinmeyecektir.  

Engels’in katıldığım görüşü, gelişmiş ülkelerde mala karşı suçların fazla olmasının sebebini yoksulluğa bağlamasıdır. Gerçekten de istatistiki verilere bakıldığında bu hususun doğruluğu görülecektir. Çünkü gelişmiş ülkeler sanayi toplumlarıdır ve sanayi işçileri toplumun alt kesimini oluşturur. Geleceği belirsizliklerle dolu olan işçilerin zenginleşmeleri rastlantıya bağlıdır ve işçi zenginleşmek adına suç işleyebilir. Gelişmiş toplumda işçinin, örneğin hırsızlık yapabileceği pek çok zengin de bulunmaktadır ve suçun gerçekleşmesi için zemin hazırdır.

Marx’tan da ileri giden ütopyacı Fransız sosyalistleri, sosyalizmin suçluluğu tamamen ortadan kaldıracağını savunmuşlardır[15]. Bu düşüncenin temelinde sosyalizmin gerçekleştiği devletlerde kişilerin başkalarının malına olan hasedin veya paraya karşı duyulan hırsın ortadan kalkacağının düşünülmesidir. Oysa SSCB’de sosyalizm olmasına rağmen suçluluk ortadan kalkmamıştır. Kaldı ki yukarıda da açıklandığı üzere, suç işlemeyi fakirlikle veya masumluğu zenginlikle özdeşleştirmek yanlıştır. İnsanlar sınırsız isteklerini gerçekleştirmek adına zengin de olsa fakir de olsa suç işleyebilmektedir. Kanımca, kişiler birlikte yaşadığı tüm yurttaşlarla aynı imkanlara sahip olduğunu da bilse suç işlemeye devam edecektir. İşlenecek olan suçların belki mala karşı olanlarında azalma olacak ancak kişiye karşı olan suçlar yine de devam edecektir.

VI. SONUÇ

Ekonomik durumu kötü olan, bu nedenle de geçim sıkıntısına düşen kişinin; geleceği değil şimdiyi düşünmesi, hayata kötümser bakış açılı olması, kaybedecek çok fazla bir şeyi olmadığından risk alabilmesi, bizlere bu kişinin suç işlemekle işlememek arasındaki ince çizgide olduğu izlenimini verebilir.

Yoksulluk ve zaruret, şehirlerin yoğun sefalet bölgelerinde oturmayı, sağlık şartlarının bozukluğunu, yeter bir manevi etkiler mekanizmasından yoksunluğu, kötü konut şartlarını ucuz konut bölgelerine sığınmış olan suçlularla daimi temas ve çocukların onların fiil ve hareketlerini taklit imkanını bulmalarını, ana ve babanın aynı zamanda çalışmaya mecbur olmaları dolayısıyla çocukların maddeten ve manen metruk hale getirmelerini, işsizliği, hayatın güçlükleri dolayısıyla içki ve uyuşturucu maddelerin verdiği rehavet yoluyla gerçek ile teması kesmenin bir itiyad halini alması sebebiyle alkolizm ve uyuşturucu maddeler tutkunluğunu, fakir bölgelerin suçluların sığınma yeri halini almasını sonuçlar[16]. Oysaki ekonomik açıdan sıkıntıda olan kişilerin tüm bu olumsuzluklara maruz kalması muhtemel olsa da, kişi sırf bu nedenlerle suç işlemeyecektir. Bunun için kişinin manevi açıdan da suç işlemeye hazır olması, bunu istemesi gerektiğine inanmaktayım.

Ekonomik açıdan durumu yerinde olan kişilerin ise masum olduğu düşünülmemelidir. Kişinin zenginliği dahi işlenmiş bir suçtan elde edilmiş olabilir. Ayrıca beyaz yaka suçlularının, ki bu suçlar doğrudan doğruya kişileri etkilemiyor gibi görünse dahi, genellikle vergi ödemeden gelir elde etme amacı taşıdığı bir gerçektir. Vergiyi hiç veya az ödemek ise devlete büyük bir zarar vermektedir.

            Kişilerin ekonomik durumunun, suç işleme iradelerine büyük bir etki edeceği kuşkusuzdur. Suç her zaman var olacaktır. Ancak ekonomik durumun suç işlemeye etki etmemesinin yolunun: Kişinin temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesinden, işinin olmasından, kazandığı para ile kültürel etkinliklere katılabilmesinden ve en önemlisi, zengin olma hırsından arınmasından geçtiği kanaatindeyim.

KAYNAKÇA

DÖNMEZER Sulhi, Kriminoloji, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1984

LOMBROSO Cesare, Suç İşlemenin Sebepleri ve Önlenmeleri, Sebat Basımevi, İstanbul, 1935 

SOYASLAN Doğan, Kriminoloji, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No:526, Ankara, 1998

ARTUK M. Emin, ALŞAHİN M. Emin, Kriminoloji, Adalet Yayınevi, Ankara, 2017

GAROFALO Baron Raffaele, Criminologia – Suç, Suçlu ve Ceza, Nurgök Matbaası, İstanbul, 1957

DEMİRBAŞ Timur, Kriminoloji, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2014

SOKULLU AKINCI Füsun, Kriminoloji, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2014

POLAT Oğuz, Kriminoloji ve Kriminalistik Üzerine Notlar, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2004

YÜCEL Mustafa T., Kriminoloji, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Yayını, Ankara, 1986

GÖLBAŞI Serkan, Kentleşme ve Suç, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2008

SANCAR Türkan Yalçın, Kriminoloji Yazıları, Savaş Yayınevi, Ankara, 2015


[1] SOKULLU AKINCI Füsun, Kriminoloji, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2014, Sf. 41

[2] DÖNMEZER Sulhi, Kriminoloji, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1984, Sf. 2

[3] SOYASLAN Doğan, Kriminoloji, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No:526, Ankara, 1998, Sf. 108

[4] SOYASLAN, Sf. 97

[5] SOYASLAN, Sf. 98

[6] SOYASLAN, Sf. 133

[7] DÖNMEZER, Sf. 370

[8] Diğer ikisi ise tutkular ve hazzın aranmasıdır.

[9] ARTUK M. Emin, ALŞAHİN M. Emin, Kriminoloji, Adalet Yayınevi, Ankara, 2017, Sf. 304

[10] LOMBROSO Cesare, Suç İşlemenin Sebepleri ve Önlenmeleri, Sebat Basımevi, İstanbul, 1935, Sf. 18 (Çeviren Dr. Sadi ANADOLU)

[11] LOMBROSO, Sf. 21

[12] Williem BONGER, suç, ekonomi ve sosyal imkanlar arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışmıştır. Ayrıca kapitalizm ve suçu birbiriyle ilişkilendirmiştir.

[13] DÖNMEZER, Sf. 360

[14] GAROFALO Baron Raffaele, Criminologia – Suç, Suçlu ve Ceza, Nurgök Matbaası, İstanbul, 1957, Sf. 151 (Çeviren Dr. Muhittin GÖKLÜ)

[15] EMİN, Sf. 113

[16] DÖNMEZER, Sf. 368

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir